Önden uyarayım bu bir Zeki Alasya anısı… Üniversiteyi hiç sevememiş, yaz aylarını iple çeker olmuştu. Öyle büyük hayallerlle de gitmemişti zaten okumaya. Toplum mühendisleri öyle rol biçmiş ve o da rolüne ayak uydurmaya çalışmıştı. Her üniversite öğrencisinde olduğu gibi onu da maddiyat sıkıyordu. Cebindeki banknot sayısını bırak bozuk paraların sesinden fazlası olmaz ama bir şekilde çevirirdi kendisini. Cüzdanında hemen her üniversitelinin olmazsa olmazı 200 TL limitli kredi kartı ve uzun sürü matematik problemine dönüşen hesaplar.
O yaz bomboş bir kafa ve cüzdanla döndü yine İstanbul’a. Sevinçliydi yine kurtulmuştu samimiyetsiz, akademik görünmeye çalışan o ortamdan; dal sigara bile alacak parası olmasa da. O zamanlar dal sigaralar vardı; hatta 25 kuruştu fiyatı. Bildiğin bir tane sigara işte. Şimdi var mı bilmiyorum. Okuduğu şehirde de çalışıyordu ya sağ olsunlar yaz aylarında izinli sayarlardı onu.
İki gün dinlenmek yeter iş bulmak lazım diye düşündü ya da düşünmek zorunda kaldı demek daha doğru olur. İstanbul büyük, kalabalık, pahalı… Biliyor bilmesine, doğup büyüdüğü şehir ama şimdi daha bir ürkütücü geldi. Gezerek iş aramak en iyi yaptığı şey. Derdini iyi anlatır her zaman muhatabı ciddiye alırsa.
Hiç market tecrübesi yoktu ama büyük bir tanesinin genel müdürlüğünün önünde bulunca kendisini duraksadı. Buraya kadar yürümüş müyüm deyip şaşırdı önce. Aklına ilk gelen bu tip yerlerin işe alımdaki evrak yüküydü ama olsun lan ilk defa sigortam olur diye noktayı koydu. Hemen cüzdanını yokladı ve aradığı şeyi buldu. 6 tane vesikalık fotoğrafı vardı. Şimdi bunlar ikametgah ister; muhtara param yok deriz. Ulan sabıka kaydı ister; arkadaş var orda ayarlarız. Kafasında güzergahı belirledi hop daldı içeri. İlk defa böyle bir binanın içinde ya o yüzden rahat. Kafa temiz girdi oraya. Her önüne gelenle konuşup soru sorabiliyor. Henüz kapitalizmin bu boyutunu tatmamış ne bilsin.
STAJ SÜRECİ
Müracaat için gereken ne varsa öğreniyor. Binadan çıktığında sabah saat 10.00. Yürümeye o kadar alışmış ki her şeyi aynı gün toparlayıp öğleden sonra başvuruyu yapıyor. Pek gülmez ya yüzüne herhalde şaşırdı bugün “şans”; ertesi gün arayıp bilmem ne mağazasına staja gidin dediler. Yol uzak. İlk defa o zaman öğrendi kredi kartlarında nakit avans denen bir şey olduğunu. Çekti parasını başladı gidip gelmeye.
Kasiyer olmasını söylediler. Öğrencisin yarım gün çalış. Şu kadar para alacaksın, bu kadar çalışacaksın. Hepsine tamam. Önce bir staj yap bakalım tecrübeli kasiyerlerin yanında pişersin, sonrasında sana kasayı teslim ederiz. Burada işin bitince de asıl mağazana göndeririz, hatta evine yakın olmasına dikkat ederiz. Konuşulanların hepsi hoşuna gitmişti.
Staj dönemi iki hafta. Dokuzuncu gün, her an yanına durduğu tecrübeli kasiyer ablası, ona artık kasada tek başına durabileceğini söyleyip molaya çıkıyor. İçinden bin bir telaş ve heyecan. Bir de kendine güvenmiş; dışarıdan belli etmediğini zannediyor.
İLK MÜŞTERİ
İşte ilk müşteri. Heyecandan kafasını kaldırıp bakamıyor. Ses tellerinden dışarıya ulaşıncaya kadar yok olmuş “hoş geldiniz” cümlesi ve ardından sözde hızlı elleriyle ürünlerin üzerinde barkod arayışı. Tüm ürünler kasadan geçene kadar kafasını hiç kaldıramadı ama işini bitirip parayı alıp fişini kasadan çıkarmıştı. Bu işlemlerin her saniyesinde onu izleyen bir çift gözün de hep farkındaydı. Artık o gözlere, işini tamamlamanın da heyecanıyla ve gururuyla bakmak kolaylaştı. Kafasını kaldırır kaldırmaz dondu gözleri ve epeyce açıldı. Karşısındaki görüntü ve ses ona her şeyiyle gülüyor, onu tüm babacanlığıyla kucaklıyordu. Diyalog kısa ve unutulmazdı.
-
- Yeni başladınız galiba?
- Evet, efendim, ilk defa geçtim kasaya.
- Heyecanlandınız, fark ettim 🙂
- Hatta siz ilk müşterimsiniz.
- Öyle mi? Ne mutlu bana o zaman.
- Bana da 🙂
- Heyecanlanmanız güzel bir şey. İşinizi iyi yapacağınız anlamına gelir. Kaybetmeyin heyecanınızı. Size kolaylıklar diliyorum. İyi çalışmalar.
- Teşekkür ederim, saygılar efendim.
Evet dostlar. Hikaye benim. Kasiyere sürekli gülümseyen ve siz diye hitap edip ona saygı duyan, onu rahatlatmaya çalışan koca yürekli insan Zeki Alasya. Kasiyer de benim 🙂 Vefat ettiği gün oturup karalamıştım bir şeyler gözlerim dolu dolu. Düzenleyip paylaşmak istedim. Her samimi bulduğum arkadaş ortamında anlatırım. Hiç unutmadığım bir hikayedir. Saygı ve sevgilerimle.
EDİTÖRÜN NOTU
Aslında Zeki Alasya görselleri ve ayracı kullanarak yazının Zeki Alasya sürprizini bozmuş gibi oluyoruz ama bir taraftan da okurun ilgisini çekmek gerekiyor. Ben görselsiz ilk okuduğumda sonunda gerçekten Zeki ALASYA çıktığına şaşırmıştım hiç beklemiyordum. Anının adından da mı anlamadın diyeceksin. Anlamadım sevgili okur öncesinde Zeki Alasya kişisine ait bir ipucu yok ki. ZTA’nın daha böyle çok ünlü anısı var. İstanbul’da yaşayına Zeki Alasya ya Barış Manço‘yla falan karşılaşma olasılığı daha fazlaymış sanırım eskiden. Bir de muhitler bu kadar sınıf sınıf bölünmemiş demek ki bir yirmi yıl önce. Herkesle her yerde karşılaşılıyormuş.