Suvayr bölgesinde konaklama yeri olarak hostelleri tercih ettim. Hosteller hem medinaların tam göbeğinde hem de fiyatları oldukça uygun. Ortalama günlük 40 liraya denk geliyordu. (2018 Eylül’de 1 Fas Dirhemi= 0.72 TL idi.) Ayrıca Marakeş ve Tanca’da bu fiyatlara kahvaltı da dahildi. Dünyanın farklı yerlerinden gelen turistlerle tanışmak ve daha fazla arkadaş edinmek için 8 kişilik karma yatakhaneler tercih edebilir. Ben de öyle yaptım. Hırsızlık, taciz ya da uygunsuz davranışlara maruz kalmadım.
Konaklama ve Küçük Tedbirler Hakkında
Paramı ve pasaportumu dolaplarda saklamak istemediğim için, yolculuğa çıkmadan önce, kıyafetin altından belli olmayan ince bel çantası satın almıştım. Böylece değerli eşyalarımı her zaman yanımda taşıyabildim. Bu konuda paranoya yapmaya da gerek olmadığını düşünüyorum. Sonuç olarak orada konaklayan herkes aynı şekilde eşyalarını muhafaza etmeye çalışıyor ve kısıtlı bütçe ile yeni yerler keşfetme amacıyla oradalar. Küçük ama etkili birkaç tedbirle keyfiniz kaçmadan konaklayabilir, gezebilirsiniz.
Küçük tedbirler demişken, kadınlar için özellikle ilk kez gidilen yerlerde çantaya mutlaka fazla ilgi çekmeyen, mümkünse fazla dekoltesi olmayan bir iki kıyafet almak iyidir. Ben buna görünmez olmanın rahatlığı diyorum. Çevreyi biraz gözlemledikten sonra, duruma göre daha açık kıyafetler giyilebilir. Durduk yere eve kötü anılarla dönmeye gerek yok. Fas gezisi yapacak kadınlar içinse dekolte kıyafetler, özellikle benim gibi yalnızsanız tercih edilmemeli.
Suvayr Varış
Fas’ta şehirler arası otobüsler genel olarak konfordan uzak ve ikram bulunmuyor. Tek bir sırt çantam olduğu için yolculuk boyunca yanımdaydı, güvenlikle ilgili bir sorun yaşamadım. Otobüsün durakladığı yerlerde bisküvi tarzı atıştırmalık bir şeyler almak isterseniz, Türk markalarını yolculuk yapmış fiyatıyla bulabilirsiniz. Market ve bakkallardaki hemen hemen her şey ithal.
7 saatlik yolculuktan sonra, yaklaşık 24 saatlik yol yorgunluğu artık beni zorlamaya başlamıştı. Sonunda Suvayr’a vardım ve taksiyle konaklayacağım hostele varmak için medinaya gittim. Bu arada otomobille ancak şehrin kapısına kadar gidilebiliyor. Sonrasında motosiklet, bisiklet ya da yürüyüşle devam ediyorsunuz. Bu sebeple Fas’ta pek çok insan 2 tekerlekli araçlar kullanıyor. Dar sokaklar için oldukça ideal.
Akşam karanlığı çökmek üzereydi. Taksiden indiğimde ilk gördüğüm Kuzey Atlas Okyanusunun kıyısında, filmlerden fırlamış gibi tamamı surlarla çevrili küçücük bir şehrin devasa giriş kapısıydı. Açık duran kapının ötesinde şehrin kalabalığı göze çarpıyordu. Yorgunluk sebebiyle daha fazla heyecana halim olmadığımdan, elimde hostel rezervasyonunun çıktısıyla bir an önce, adres sormak için, motosikletini park etmekte olan bir Faslıya yöneldim.
Medinaların labirent gibi sokaklarında adres tarif etmek zordur. Genelde, müsaitlerse, adres soran turistlere, gitmesi gereken yere kadar eşlik ederler. Yardım istediğim Faslı da motosikletini park edip beni hostelimin önüne kadar götürdü. Kendisine teşekkür ettikten sonra hostele giriş yaptım ve ne kadar biraz dinlenip dışarı çıkmak istesem de ertesi güne kadar derin bir uykuya düştüm.
Suvayr Keşfi
Suvayr keşfini hostelde tanıştığım, hafta sonu tatili için orada bulunan bir Faslıyla birlikte yapmaya karar verdik. Kahvaltı için geleneksel lezzetleriyle ünlü bir kafe önerdi. Fas’ta kahvaltılar Avrupa ülkeleriyle benzerlik taşıyor. Yani genellikle kahve eşliğinde tatlı bir hamur işi. Biz de kahvaltımızı ballı gözleme ve kahve ile yaptık. Alışık olduğum serpme Türk kahvaltılarından uzak olsa da lezzetliydi. Ardından, UNESCO Dünya Mirası listesine alınan medinayı gezmeye koyulduk.
İlk olarak bu tarihi şehrin okyanuş kıyısında kısa bir yürüyüş yaptık. Uçsuz bucaksız suların üzerinden gelip yüzümüze vuran taze hava, balık parçalarını kapışan martıların kötü çığlıkları, güzel bir kahvaltıdan sonra keyfimize keyif katmıştı. Eylül ayı olmasına rağmen oldukça kalabalıktı ve çoğunluğu yabancı turistler oluşturuyordu. Yine de tüm medinalarda olduğu gibi, kent sakinleri günlük işlerine devam ediyor, mavi beyaz boyalı kayıkların bakımı yapılıyor, balıkçılar ağ atmaya hazırlanıyor, çeşitli deniz ürünleri arabalarda sergileniyor, satışa sunuluyordu.
Ziyarete gelenlerse, Game of Thrones dizisinin çekildiği iskelede ve yüksek surların altındaki geçitte anılarını ölümsüzleştiriyordu. Tarihi mekanlar turistik yerlere dönüştüğünde, genelde doğal kullanım halinden koparılıp metalaştırılır. Oysa gündelik yaşantının bu küçük kıyıda devam etmesi, onu zihnimde bambaşka bir yere taşıyıverdi.
Suvayr Medinası
Suvayr’ın medinası, okyanus plajlarında vakit geçirmek istemeyenler için yarım günde gezilecek kadar küçük bir yer. Keşfime eşlik eden arkadaşımın rehberliğinde, dar sokaklarda sergilenen rengarenk derilerden, uzun entarilerden, kızıl toprak çömleklerden güzel pozlar yakalamaya çalışarak epey vakit geçirdik. Sonrasında duvarları yağlı boya portrelerle dolu güzel bir kafede naneli Fas çayı içerek dinlendik. Suvayr’da dolu dolu geçireceğim tek bir günüm olduğu için, güneşi kaçırmadan plajda biraz serinlemek istedim. Plaj, şehir kapılarının dışında kalıyor. Deniz, kum, güneş tatili için de kumsalın bir kısmında, izole edilmiş, şezlonglarda rahatça güneşlenebileceğiniz bir plaj var.
Fas’ta her plajda bikiniyle güneşlenmek pek olanaklı değil. Bunun sebeplerinden biri plajlar şehir içlerine çok yakın ve halk plajlarında genelde erkekler çoğunlukta, kadınlarsa bedenlerini örterek denize giriyor. Özellikle daha sonraki bölümlerde yazacağım Tanca Cebelitarık boğazındaki halk plajında, kayalıkların üzerine kuş gibi tünemiş amcalar gördüm. Sıra sıra dizilmişlerdi, inanılmaz bir konsantrasyonla, hiç kıpırdamadan, denizden çıkan kadınları izliyorlardı. Doğal olarak, rahat edebileceğiniz biraz daha izole yerler aramaya girişiyorsunuz ki Suvayr’daki bu plaj tam da öyle bir yer.
Suvayr bölgesinin kıta sahanlığı oldukça geniş. Ebeveynler bebeklerini sığ suyun içinde rahatça yürütebiliyor. Gece saatleri geldiğindeyse sular çekiliyor ve gün boyu dalgaların şeklini almış taban ortaya çıkıyor. Okyanusun dalgalı tabanında yürüyüş yaparken, kumlara yansıyan şehir ışıkları, ayaklarımızın altında dalga dalga parlıyordu. Günün sonlarına doğru gecenin serinliği kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Bizse şehrin kapısının karşısında, plajın alçak duvarına oturmuş, yarınki Marakeş yolcuğumuzu planlıyorduk. Bir yandan da içimden, Suvayr’a, ölmeden önce mutlaka tekrar geleceğim diyordum.
EDİTÖRÜN NOTU: Bu bir yazı dizisidir. İlk bölümü okumak için aşağıya tıklayabilirisiniz.