Eylül 2018 saat 00.00’da İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanından aktarmasız en uygun fiyatlı bilet bulduğum (gidiş-dönüş 1800 TL) Air Arabia Morocco havayolu şirketiyle Kazablanka uçuşum başladı. Uçakta ilk dikkatimi çeken hostlar oldu. Türk havayolu şirketlerinden aşina olduğumuz ciddiyetin hâkim olduğu güler yüz yerine ön koltukta bir yakını olduğu anlaşılan 12-13 yaşlarında kız çocuğuyla ilgilenen biri vardı. Ara sıra çocuğun yanına oturan yanağından makas alan, şamata yapan göbekli bir tip görmek ilginçti. Havalanmadan hemen önce uçakta ezan okunmasıyla, ilk yalnız yurt dışı seyahatim başlamış oldu.
Fas, Türkiye’nin batısında bizim yerel saatimizle de 2 saat fark olan bir ülke. Ancak biz saat 00.00’da başlayıp 5 saat süren uçuştan sonra 03.00’da Casablanca Mohammed 5 havaalanına iniş yaptık. Uçuşta 5 saat yaşamıştım ama indiğimde 3 saat geçmişti. 2 saat cepteydi 😊 Dünya döndükçe, yolculuktan artan 2 saatimi yeniden yaşayacaktım.
Bozuk Dirhemler
Fas’a ayak basar basmaz 16 gün boyunca sık sık karşılaşacağım bir durumla ilk tanışmam hava alanında oldu. Temizlik görevlileri tuvalet çıkışında para istedi. Ülkenin neresinde olursa olsun cepte bol bol bozuk dirhem olmalı. Otogar girişlerinde, tuvalet çıkışlarında, yol tarifi istediğinizde, siz istemeseniz bile yanınıza gelip etraftaki tarihi yapıları anlatmaya başladıklarında ve aklınıza gelemeyecek birçok sebeple sizden para isteyecekler. Sırf bu yolla geçinen insanlar olduğu ve bu davranış halkın kabulünü gördüğü için almadan bırakmayacaklar.
Hava alanından çıkmadan turistlere özel ücretsiz sim kart aldım. İçinde 10-15 yurt içi mesaj hakkı ve 250 mb internet olduğu söylenmişti ama internetini kullanamadım, mesajlarsa ilerleyen günlerde çok işe yarayacaktı.
Seyehatimi güneyden başlatarak Essaouira (Suvayr) – Marakeş – Tanca – Kazablanka güzergahında yapmayı planladım. Bu nedenle Kazablanka’nın merkezindeki Casa Voyage otobüs terminaline gitmem gerekiyordu. Bunun için hemen hava alanından trene bindim. Tren ücreti 45 dirhemdi ve bilet sadece biniş içindi. Herhangi bir yere oturuyorsunuz ya da ayakta seyahat ediyorsunuz. Casa Voyage’dan saat 12.00’a Suvayr biletimi aldım ve 6 saatimi Kazablanka keşif turuna ayırdım. Kazablanka merkezi genel olarak banka ve şirketlerin genel müdürlüklerinin bulunduğu yüksek ve lüks binalarla klişe bir şehir merkezi.
Ancient Medinalar
Sahil yolunda nereye olduğunu bilmeden ilerlerken Ancient Medinayı buldum. Ancient Medinalar her ilde bulunan, geleneksel Fas mimarisine sahip, tarihi ama içinde ikametin devam ettiği eski yerleşim yerleridir. Türkiye’ de doğup büyümüş biri olarak, çirkin ve hiçbir karakter yansıtmayan binalarda yaşayıp, kültür mirası olarak kalmış geleneksel yapılarımızınsa yalnızca fotoğrafını çekebilen bir insan olduğum için, Faslıların Medinalarda yaşadıklarını gördüğümde içimden söylediğim ilk cümle “Burada insanlar tarihi eserlerin içinde yaşıyor.” oldu. Özellikle bir sonraki bölümde anlatacağım Suvayr şehri UNESCO Dünya Mirası olarak kabul ediliyor ve halk, o mirasın içinde yaşamaya devam ediyor.
Medinada ilk işim minik penceresinden satış yapan bir fırından 2 dirheme açma tarzı bir atıştırmalık almak oldu. Sonra da kahvehaneye benzer bir yere oturup thé à la menthe yani Fas çayı yudumladım. Çay küçük metal demliklerde hazırlanıyor ve aksini söylemezseniz aşırı şekerli servis ediliyor. Bu arada kesme şekerler Türkiye’dekilerin 6 katı büyüklüğünde. Yani Faslılar da şekeri seven insanlar. 16 gün boyunca bol bol içtim.
Sabahın erken saatlerinde Medinanın daracık, yer yer bembeyaz bazıları çiçeklerle bezeli labirent gibi sokaklarında gezerken işine ara verip fotoğraflarıma poz veren esnafları, evlerinin önünde turist görmeye alışmış ve yanımdan geçerken “bonjour madame” demeyi eksik etmeyen yaşlıları, bana çok fantastik gelen kapılarıyla adeta insanı içine çeken sokaklarda gezdim. Ancak aniden gördüğüm manzara karşısında donakaldım.
Yerde kaskatı yatan, elleri göğsünde birleşmiş kirli beyaz bir muşambaya gergin şekilde sarılmış bir erkek bedeni karşımda duruyordu. Yakınlarımda birini görmediğim için Medinanın meydanında atıştırmalık aldığım fırına gidip yerde yatan adamın olduğu sokağı işaret ederek sanırım ölü olduğunu polis çağırmamız gerektiğini söyledim. Fırıncılar birbirlerinin suratına bakıp işine devam edince uzun süredir pratik etmediğim Fransızcamın durumu anlatmaya yetmediğini düşündüm. Adamın yattığı sokağın yakınında rastladığım birine yerinde göstermek istedim. Söylediğine göre oralarda sokakta yaşayan çok fakir insan varmış ve büyük ihtimalle uyuyormuş. İnsanların sakin ve huzurlu tavırları beni de etkisine almış olacak ki ölüyse de Allah rahmet eylesin deyip otobüs saatim gelene kadar her turistin görevi olan selfi çubuğumla fotoğraf çekinerek dolaşmaya devam ettim.
EDİTÖRÜN NOTU: Dünyayı dolaşmak isteyen okura şu içeriği de tavsiye ediyorum ayrıca.