Detroit Become Human: Türkçe Altyazılı Bir Yapay Zeka Deneyimi

İÇERİK ÖZETİ

Detroit Become Human’ı inceleyeceğiz. Detroit’te başlayan bir yapay zeka ve android devrimine yakından bakacak, insanlığın gelecekteki etik sorunlarının şimdiden ele alındığı sarsıcı bir kurguyu tanıtacağız.

Video oyunları eğlendirmek, zaman geçirmek gibi özelliklerinin yanında artık inanılmaz bir öykü anlatma biçimi olarak da karşımıza çıkıyorlar. Sonuçta bir video oyununu oynarken tatma ve koklama dışındaki bütün duyularınız deviniyor ve hatta öykünün yer, zaman, ortam gibi ögeleriyle bile etkileşime girebiliyorsunuz. Bu nedenle de çoğu zaman sinemadan ve yazınsal nitelikli bir yapıttan daha kalıcı bir yaşam deneyimi elde ediyorsunuz. Oynadığımız nitelikli bir oyunu aradan on yıl geçse de belleğimizi birden çok duyumuzla etkileşim kurarak devindirdiği için unutamıyoruz. Detroit Become Human da bu anlattıklarımızı somutlar nitelikte bir oyun.

Ben günümüzde çıkan oyunların gelecekte aynı bugün 1800’lü yıllarda çıkan klasik kitapların konuşulduğu biçimde konuşulacağını düşünüyorum. Kesin konuşulacağından emin olduklarım arasında öyküsü ve atmosferi itibariyle ne kadar çizgisel bir öykü deneyimi sunsalar da Red Dead Redemption 2, Deus Ex serisi ve benzersiz bir yapım olması sebebiyle GTA‘lar var. Detroit Become Human ise unutulmayacak oyunlar kategorisine en baştan rahatlıkla girecekler arasında. Elbette saydıklarımdan başka bağımsız yapımlar da vardır ama klasikleşmesi için çok bilinen çok oynanan oyunlar olması gerektiğinden adlarını anmıyorum. Her çok oynanan oyun da iyidir diyemeyiz Call of Duty‘leri gelecekte klasikleşecek oyunlar arasına almıyorum mesela ama Wolfenstein serisinin özellikle birkaç oyununu rahatlıkla alabilirim.

DETROIT BECOME HUMAN’IN SARSICI ÖYKÜSÜ

Oyun, androidlerin biyokomponentler ile neredeyse birebir insana benzediği ve ademoğluna koşulsuz hizmet ettiği bir dönemde başlıyor. Ancak -aslında gene insanı düşünerek- gelişmiş yapay zekasıyla iradi kararlar almaya başladığında öykünün ana çatışması ortaya çıkmaya başlıyor. Yıllardır yalnızca pür iyi ya da pür kötü gelecek düşünceleri üzerine kurulu senaryolardan farklı olarak işin toplumsal boyutunu dahi ele alıyor ve çok katmanlı, çok seçenekli bir olay örgüsü ortaya koyuyor. Bu katmanlı ve etkileşimli yapısıyla yani verdiğimiz kararların öyküyü baştan sona değiştirdiği yapısıyla Detroit Become Human’ın oyuncuların yürüyüş simülasyonu olarak adlandırdıkları şeyden uzak olduğunu düşünüyorum.

Oyundaki toplumsal, bireysel ve felsefi çatışmalar tam ayarında işleniyor. Söz gelimi androidlerin gelişmesiyle bazı meslek gruplarında insana gereksinim kalmıyor, bu nedenle işsizlik artıyor ancak androidlerin verimli çalışmasıyla ekonomiler büyümeye devam ediyor.

Yönettiğimiz üç karakterden biri olan Kara

Yönettiğimiz üç karakterden biri olan Kara

İnsanlık ne yazık ki teknolojik gelişmelerin hızına uygun bir etik değer sistemine ya da sosyal yapılanmaya sahip olmadığı için, android karşıtı eylemler meydana geliyor. Androidler toplumdan dışlanıyor ve işini elinden aldığı için andoridlere kızgın olan insanlar androidlere karşı şiddet eylemlerine başlıyorlar.

Sürekli andığım üzere J.J. Rousseau’nun iki yüzyıl önce tespit ettiği; insan belleği, düşünsel ve duygusal yapısıyla üzücüdür ki teknolojideki gelişmelerden çok çok geri kalıyor. Bu noktada öyküye yapay zekanın iradi kararlar alıp alamayacağına ilişkin bilindik yapay zeka tartışmaları dahil oluyor ve sunulan yaşantı deneyimiyle bu tartışmaya alışılmışın ve ezberlenmişin dışında yanıtlar vermemize neden oluyor.

Söz gelimi bir eve temizlik yapması amacıyla bir andorid alınıyor, bu android aynı zamanda evin küçük kızına bakmakla da yükümlü. Öyle bir an geliyor ki kızına düzenli olarak şiddet uygulayan bir babanın olduğu evde yaşayan andorid, insanlardan çok daha ileri olasılık hesaplamalarıyla babanın kızına bir vuruşunun daha kızın canına mal olabileceğini anlıyor ve kızı korumak adına babaya şiddet uygulamak belki öldürmek zorunda kalıyor.

Merhaba ilk andorid cinayeti!

Devrimci Androidimiz Markus

Devrimci Androidimiz Markus

Biliyoruz ki çağımızda tartışılmayan buna benzer bir çok toplumsal sorun ve etik başlıkları gelecekte çokça tartışılacak. Yaşam 3.0 kitabında da ele alındığı üzere yapay zekanın öğrenme becerisi edinip edinemeyeceği hala bir tartışma konusu ama teknolojik gelişmelerin bugün geçmiş elli yıla göre çok daha hızlı ve devrimsel olduğu, dolayısıyla bu konuların da yakın gelecekte sorunlarımız arasında olacağı bir gerçek. Bu nedenle ben gelecek yüzyılın mühendislik biliminin verilerinden ziyade sosyal bilimlere daha çok önem vereceğini çünkü hal-i hazırda çok ileride olan teknolojik ilerlemeyi içselleştirmek ve insan mutluluğunu sağlamak için yıllardır geri planda kalmış sosyal bilimlerin verilerine sarılmak zorunda kalacağımızı düşünüyorum.

Detroit Become Human işte bütün bunları bize düşündüren felsefi altyapısı ve çok seçenekli ilerleyişiyle uzmanlara danışarak hazırlanmış bir senaryoya sahip, verdiğimiz kararların sonucu olduğunu sezdiren, tabiri caizse oynadıkça düşündüren bir yapıt. Bunda oyuna hayli para harcanmış olmasının da etkisi büyük tabi. Biliyorsunuz sanatta çoğu zaman ne kadar para o kadar nitelik kuralı hala geçerli. Ne kadar laf etsek de ressamların daha iyi resimler çizmesi için o tabloların o kadar paralara satılması, sağlam kurguya sahip büyük bilimkurguların çekilebilmesi için de büyük yapım bütçelerine gereksinim var. Nitelikli bir yapıt için bu saydıklarım şart değil elbette ama olmasının işi kolaylaştırdığı da bir gerçek.

UFAK KAMERA AÇISI HATALARI DIŞINDA OYNANIŞ MÜKEMMEL

Gelelim atmosfer ve oynanışa… Detroit Become Human’ın atmosferi o kadar başarılı ki easter egg(1) dedikleri şeylerden, ana öykü dışında etkileşim kurulacak nesnelerden hatta yan görevlerden bile tiksinen bana bile oyunda etkileşim kurabileceğim her şeye dokunma konusunda büyük bir motivasyon verdi.

Oyunda gözümüzün odaklandığı yer net diğer bölüm blurlu hoş bir detay.

Oyunda gözümüzün odaklandığı yer net diğer bölüm blurlu hoş bir detay.

Sonuç olarak, kamera açılarına ilişkin küçük sorunlar dışında, harika grafikler üzerine kurulu muhteşem sahnelerle bir andorid olmayı deneyimlemenin bu kadar sıra dışı ve güzel bir yaşantı olacağını hiç düşünmemiştim. Anın hızı yüzünden yanlış kararlar verdiğime ve bu kararlara ilişkin büyük pişmanlığı hep taşıyacağımı hiç hesaplamamıştım. Yani oyunu merakla bekliyordum ama bu kadar etkileyici olması ve bütün ögelerin büyük bir denge içerisinde verilmesi gerçekten inanılmaz.

Gördüğünüz gibi kafamızı çevirince doğrudan insanı netliyor.

Gördüğünüz gibi kafamızı çevirince doğrudan insanı netliyor.

Birbirine paralel giden ve sonunda kesişen üç androidi canlandırdığımız ve karakterlerle özdeşim kurmak konusunda da zerre zorluk çekmediğimiz Detroit Become Human, ana menüdeki androidle aramızdaki ilişkiye ve onun küçük şaka ya da sorularına ilişkin muazzam detaylarla mutlaka oynanması gereken bir başyapıt olarak karşımıza çıkıyor.

Oyunda mekan olarak niçin Detroit’in seçildiğine ve yapay zekaya ilişkin bir de Barış Özcan’ın inceleme videosu var. O da aşağıda:


Dipnot 1: Oyunun zor keşfedilecek köşelerine saklanmış, etkileşim kurulabilen küçük ögeler biçiminde tanımlayabileceğimiz easter eggler çoğu zaman oyunculara ek puanlar da sağlıyorlar.

Yorum yaz!