Red Dead Redemption 2! Yazarlık atölyelerinde sıkça anlatılan listeleme adında bir yöntem var. Bu yönteme göre yazdığınız yazının içinde o alanla ilgili terimleri ya da bilgileri virgüllerle biçemine uygun bir yerde sıralıyorsunuz. Okurda bu alanda bu kadar çok bilgiyi görünce yazarın yazdığı alanda bilgili olduğunu düşünüyor. Aldatmaca diyemeyiz ama bilinçli bir oyun bu. Söz gelimi öykü yazarken kadının çantasından rujunu çıkarışını anlatan bir öykücünün kadının çantasındaki diğer nesneleri de sıralamasının nedeni çoğunlukla bu. Yazar anlattığı şeyi bütün detaylarıyla biliyor illüzyonu oluşuyor. Yazınsal açıdan doğru da bir yöntem aslında.
Ben yazıya bu temel yöntemle başlamak istemiyorum. Çünkü daha önce yazdığım birçok açık dünya oyununda bu yöntemi kullandım. Açık dünya oyunlarından söz edeceğim zaman oynadığım açık dünya oyunlarını uzun uzun sıraladım. Şimdi bununla uğraşmayacağım. Şunu bil sevgili okur. Ben bir açık dünya oyunu tutkunuyum. Birkaç istisna dışında 2005 yılından beri belirli bir öyküsü olan bütün açık dünya oyunlarını severek oynadım. 2013 yılında GTA V’i oynamak için çalışıp para biriktirdiğimi Xbox 360 alıp oynayıp sonra da aleti geri sattığımı hatırlıyorum. Bu incelemeyi size bu deneyimle yazıyorum.
Çağdaş teknolojinin getirdiği olanaklara bakarak bir oyunun artık yalnızca bir oyun olmadığını, etkileşimli bir öykü anlatma aracı olduğunu belirtmek gerekir. Yani artık tek öykü anlatma aracı kitaplar değil. Bir yanlış anlaşılma olmasın Umberto Eco’nun da dediği gibi kitaplardan kurtulabileceğinizi sanmayın onların yeri ayrı ancak Detroin: Become Human gibi oyunlarla da anlıyoruz ki öykü anlatmanın bugün yepyeni ve deneysel yeni yolları var. Red Dead Redemption ve buna benzer oyunlar roman türünü başlatan Don Kişot bugün nasıl anılıyorsa gelecekte öyle anılacaklar. Bu sebeple Red Dead Redemption 2 için bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir başyapıt diyebiliriz. Bir klasik.
OYUN TEKNOLOJİSİ DOĞAL SINIRLARINA ULAŞMIŞ OLABİLİR
O zamana ne teknolojiler gelişir bunlar eskir o kadar heyecanlanma diyen okura oyun teknolojisinin aynı akıllı telefon teknolojisinde olduğu gibi doğal sınırlarına ulaştığını belirtmek isterim. Yepyeni bir aşamaya geçmek çokça zaman alacak. Masaüstü bilgisayarları düşünün mesela onlar da yıllardır aynılar. Doğal sınırlarına ulaştılar daha güçlü bir işlemci ve daha güçlü bir ekran kartıyla 20k görüntü verirler en fazla. Hem teknoloji gelişse de böyle klasik oyunların yenilenmiş grafiklere sahip versiyonlarını yapmak da olanaklı.
En fazla oyun dağıtımı gelişir. Bulut oyunculuk gelişir gibi duruyor şu saatten sonra. Dolayısıyla içinde oyun süresini uzatmak için yapılmış ufak tefek sinsilikler olsa da Red Dead Redemption 2’nin bir başyapıt olarak anılması gerektiğini düşündüğümü belirterek başlayayım incelemeye.
Red Dead Redemption 2 vahşi batıda geçen bir öykü. Biz vahşi batıyı TRT’de yayımlanan western filmleriyle biliyoruz. Ancak vahşi batıda geçen romanları ya da en basitinden Stefan Zweig’ın İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar & On Dört Tarihsel Minyatür kitabındaki Amerika öykülerinden de anladığımız üzere vahşi batı gerçekten ıpıssız ve herkesin başına buyruk olduğu bir yer. Amerika kocaman bir kıta ve bu kıtaya hükmedebilecek büyük de bir güç olmadığı için uzun süre insanlar kendi başlarının çaresine bakmışlar.
Birbirinden yüzlerce kilometre uzaklıktaki çiftliklerde, köylerde yapayalnız bir yaşam. Tehlikelerle dolu yollar. Böyle bir iklimde çeteler de eksik olmamış tabi. Şimdiki gibi ülkenin her tarafından GBT gibi verilere erişmek olanaksız olduğu için çeteler bir yerde suç işlemiş başka bir yere kaçmış, güneyde banka soymuş kuzeye kaçıp orada kamp kurmuş, kuzeyde de boş durmamış oradan başka yerlere göç edip başka işlere bulaşmışlar. Kimi zaman da insanlar çaresizlikten girmiş tabi çetelere.
RED DEAD REDEMPTİON 2 ÖYKÜSÜYLE DERİN BİR BAĞ KURUYOR
Oyunda kimsesiz biri olduğu için çete lideri Dutch tarafından sahip çıkılan Arthur Morgan adında bir çete üyesini canlandırıyoruz. Öykü Blackwater adında bir kasabada çaldığımız ve başka bir çetenin baskınıyla Blackwater’da bırakmak zorunda kaldığımız paralarla ve hızlıca kuzeye kaçıp kışın yaşamda kalmaya çalıştığımız bir arka planda başlıyor.
Burada çetemizdeki diğer insanlarla kurduğumuz ilişkiler büyüyor ve çetedeki her bir üyenin karakter derinliği ortaya konmaya başlıyor. Söz gelimi başlangıçta size anlamsız gelen Hosea adındaki karakter ile çıktığınız bir yolculuk ve av, aslında o karaktere bağlanmanızı sağlayan, onunla bir geçmiş oluşturmanıza yarayan nitelikli bir kurgu görevi.
Red Dead Redemption 2, at sırtında oradan oraya dolaştığınız bir açık dünya oyunu. Atınızla kurduğunuz da özel bir bağ var. Birlikte zaman geçirdikçe onu besledikçe, taradıkça aranızdaki bağ gelişiyor. Çatışmada falan ölecek olursa ciddi bir üzüntü duyuyorsunuz. Ancak bu at sırtında olmak durumu bazı anlarda sıkıntı yaratıyor elbette. İnternette de göreceğiniz üzere oyunun vadettiği oynanış süresi sırf ana görevler itibariyle 40 saat civarında ama söylemem gerekir ki bu 40 saatin büyük bir çoğunluğu art sırtında oradan oraya gitmekle geçiyor. Burada ufak bir hinlik var. Gerçi süreye oynayan bu hinlik aynı zamanda sizi oyunun atmosferine sokmaya da yarıyor. Bilemedim.
Etrafınızda gördüğünüz her şeyle etkileşim kurabiliyorsunuz. Hiçbir şey lineer düzlemde kalmıyor. Karda yürüyüşünüz, at arabanızın çamurlu yolda bıraktığı izler. Yanından geçerken kolunuzu sürttüğünüz bir dal… Hepsi o kadar gerçekçi ki! Oyunun yapımı için harcadıkları 8 yılın her bir saniyesine değdiğini hissediyorsunuz. Ubisoft’unki gibi gibi aceleye getirilmiş birbirinin aynısı Assassin’s Creed’lere benzemiyor yani.
Kampı geliştirmek adına kazandığınız para ile yapabileceğiniz şeyler var. Tenteleri büyütmek, kampta eksik olan öteberiyi, silah donanımlarını kasaba merkezine sipariş etmek vb. Bir süre sonra yeteri paraya ulaşıp bir harita aldığınız zaman kamptan herhangi bir bölgeye hızlı yolculuk yapmanıza olanak veriliyor. Ancak başka bir yerden kampa ya da başka bir kasabaya hızlıca dönemiyorsunuz. Yapımcılar belli ki at ile dolaşmamızı istemişler ki açık dünyanın tasarımına bakınca bu istekte hiç de haksız değiller.
BAŞIMIZA FERMAN MI VAR NE VAR!
Bazı bölgelerde işlediğimiz suçlardan ötürü başımıza yüksek ödüller konduğu için at sürdüğümüz sırada yolumuz bazen ödül avcıları tarafından kesiliyor. Ancak bu Farcry serilerindeki gibi can sıkan sizi yolunuzdan alıkoyduğu için küfredeceğiniz niteliksiz saldırılar değil. Öykünün içinde sizi gerçekten yaşamda kalmaya mecbur eden hayat öykünüzü daha iyi ayrımsamanızı sağlayan aksiyonlar. Sonra upuzun yollarda yardıma muhtaç insanlar var. Dilerseniz onlara da yardım edebiliyorsunuz.
Söz gelimi ben bir kadını kaçırmakta olan bir herifi yakaladım vurdum sevgili gençler. Kadın çok minnettar kaldı. Ayağı kırılmış ya da vahşi hayvan saldırısına uğramış erkeklere değil ama yardıma gereksinimi olan kadınlara gördüğüm an atımın eyerine asılarak hayırdır birader diyerek yardım ederim. Memlekette dert mi bitiyor! Her biriyle uğraşamazsınız. Karıştığınız bu olumlu olumsuz olaylardan ya da verdiğiniz kararlardan ötürü saygınlığınızın da ona göre değiştiğini belirtmem gerekir.
Çetemizin hem para kazanması, hem düşman olduğu çetelerle başa çıkması hem de peşlerindeki özel dedektiflik şirketi Pinkerton’larla uğraşması gerekiyor. Arthur Morgan’da bu sebeple oradan oraya koşturuyor. Kampın taşınması için emek veriyor. Çetenin diğer üyelerini kolluyor. Kendisinin sahip olduğu tek aile çetesi, girdiği romantik bir ilişkiden de kalbi kırık çıkmış yalnız ve sert bir adamı canlandırıyoruz yani oyun boyunca. Tek zaafı dürüstlük ve sevgi olan bir insanı.
En büyük düşümüz, çetemizle birlikte son bir vurgun yapmak ve bir toprak alıp onun üzerinde yaşamak. Ya da belki egzotik bir adada Amerika’dan uzakta bir yaşam kurmak. Bu düşün ne kadarı gerçekleşiyor, Arthur yıllardır soğukta, karda kışta at sırtında oradan oraya gitmekten ne dertlerle uğraşıyor, çetemizle aramızdaki ilişkiler ne yönde ilerliyor? Anlatarak oynamadıysanız heyecanınızı kaçıracak bilgiler paylaşmak istemiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim: Oyunda temel ve tekil bir öyküden ziyade çok katmanlı gerçek yaşamın zaman çizgisine benzer geniş bir hikaye var. Mafia ya da GTA serilerindeki gibi bizi oyuna devam etme konusunda güdüleyen tek bir intikam ya da arzu öyküsü değil bu.
Ben oyunu bilgisayarda oynadım. Kontrollerinin çok tatminkâr olduğunu belirtmek isterim. Biraz ağırlık var ama o kontrollerle ilgili değil oyunun doğasıyla ilgili bir durum. Oyunun ağır kanla hareket eden gerçekçiliği yüksek bir etkileşim vadetmesiyle ilgili. Silahların da herhangi bir eğlence oyundaki kadar hızlı olmaması, sizin bunlara alışmanız biraz sorun ama alıştıktan sonra büyük keyif alacağınızı da belirtmek gerekir.
EKSİ YÖNLERİ
Kimi yerlere gitmek için şaka değil uyumadan dinlenmeden iki gün boyunca at sırtında gittiğim oldu. Hoş gideceğim yer haritada belirlendikten sonra V’ye basılı tutarak sinematik modda bu yolculuklardan da büyük keyif aldım ancak at sürmenin muhteşemliği bir tık abartılmış bazen bıktırabiliyor.
Rockstar, oyunu gerçekçi yapmak adına bir ton şey eklemiş. Normal can, can, uyku durumu, açlık, atımızdaki çanta, yanımızdaki çanta, kampın durumu, saçımızın sakalımızın biçimi. Ki sakalımızı ya da saçımızı kestikten sonra zamanla uzaması falan hoş detaylar ama bu kadar değişkenle başa çıkmak bazen zor oluyor. Bir de oyunu öğretmek ve alıştırmak adına yönlendiriciler yetersiz kalıyor. Söz gelimi ben tanınmamak için bandanayı nasıl takacağımı, hava soğuyunca üzerimi değiştirmem gerektiği için kalın kıyafetlerimi nasıl ata yükleyeceğimi Youtube’a danışmak zorunda kaldım. Oyunu bitirmiş bir insan olarak hala bilmediğim birçok şey olduğundan eminim. Bu kadar karmaşa yaratmak yerine bu işi 3’te 1 oranında azaltırlarsa Rockstar’ın karşımıza nasıl bir GTA 6 çıkaracağını hayal bile edemiyorum.
Oyuna verdiğiniz o kadar paraya rağmen Türkçe dil seçeneği sunmamasına ben artık katlanamıyorum onu da eklemek isterim. Şu karantina günlerinde bir boykot yapmak olanaklı değil belki. Çünkü canımız sıkıyor ama şu çapta bir oyuna Türkçe altyazı seçeneği eklemek ne çok zamanını ne de çok parasını alır Rockstar’ın. Ayıp denen bir şey var. Henüz bir yama da yok. %67’lere gelmiş bir çalışma var ücretli olarak çıkacağı söyleniyor ama henüz onu da oyunun içine atacak teknolojiye sahip değiller güncelleme bekliyorlar.
Oyun en yüksek seste bile biraz kısık geldi bana. İyi bir ses sisteminiz yoksa oyunun sesleri en yüksek ayarda bile biraz kısık sanırım. Oyuna başlamadan önce yapışkan tuş ayarlarını da yapmanızı öneririm. Detaylardan shift tuşuna beş kere basınca yapışkan tuşları açmayı devre dışı bırakmanız gerekiyor. Art arda shift tuşuna basacağınız görevler var. Oyun keyfiniz aksamasın.
Bir de şapkayı ben çıkartıyorum oyun giydiriyor. Yani bu her zaman böyle değil oyun büyük bir tutarlıkla ilerliyor ama seçtiğim silahların atımdan indiğimde değişmesi ve karakterimin durduk yere şapka takıp durması beni delirtti. Özellikle oyunu kaydedip çıktıktan sonra geri girince bu durumla karşılaştım.
ARTI YÖNLERİ
Baştan şunu belirteyim: Verdiğim paraya değer mi, beni kaç gün idare eder? sorularına yanıtım; ana hikaye, 6 bölüm 2 de prolog olmak üzere sekiz bölümden oluşuyor. Bu sekiz bölümü hiçbir yan görev yapmadan oyun %65’lerdeyken falan bitirebiliyorsunuz. Aşağı yukarı 40 saat oynarsınız. Ancak benim gibi yan görevlerden tiksinen yalnızca öyküyü oynamaya alışık bir insan için bile kimi yan görevler hakikaten çok cezbedici ben bile yaptım beş altı yan görev. Oyun süresi duruma göre elli saate de çıkabilir yani.
Oyun ara ara indirime giriyor. Ortalama fiyatı 300 lira ancak Türkiye’de kimi satış kanallarında doğru zamanda 240 liraya almanız olası. Ben Epic Games Store indiriminden aldım. Beni saatlerce oynanama rağmen on gün idare etti. Gayet güzel bir alışveriş oldu.
Red Dead Redemption 2 sanat yönetmeninden tutun seçilen müziklere kadar inanılmaz bir nitelikte. Müzikler için ayrı olarak soundtracki indireceğim sanırım.
Sevdiğim taraflardan biri de bu video oyunlarında çok eleştirilen cinsiyetçi ağızın en azından meşru olarak gösterilmemesi. Arthur’un falan baya kadınlara saygılı cinsiyetçi olmayan bir tip olarak yansıtılması oldukça iyi. Demek ki eleştirileri dikkate almışlar.
Şimdi notlarıma bakıyorum ama her şeyden söz etme hatasına düşmek de yazıyı sıkıcı hale getirecek. Atın durduğunuz yerde kakasını yapması, görev için bir yerden bir yere giderken arkadaşınız attan düşerse koşarak yanınıza gelmesi gibi onlarca detay var. Ama bunların hepsini ne anlatabilirim ne de anlatmaya kalksam şunu unuttum mu? kaygısından kurtulabilirim. Red Dead Redemption 2 yılları kapsayan, son derece gerçekçi karakterimizin nasıl yaşlandığını ve kişiliğinin nasıl olgunlaştığını bile bize sezdiren bir başyapıt.
Rockstar, herhalde dünyanın en prestijli oyun firması. Yıllar süren böyle bir anlatıyı kurmuş olması ve tek bir düzlemde ilerlemeyen öyküsüyle muhteşem bir deneyim sunuyor insana. Daha önce de dedim. Hönül istiyor ki şu Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini de oyun yapsın şu Rockstar! Kendilerine böyle bir mail de atacağım ama dikkate almayacaklar tabi. Umarım gelecekte bizden böyle nitelikli bir iş çıkar diyor ve hepinize iyi oyunlar diliyorum.
NOT
Oyunun aşağı yukarı 90 GB alan kapladığını ve i7 7700 işlemci 16 GB ram GTX 1050 ekran kartıyla en düşük ayarlarda anca oynayabildiğimi belirtmek isterim. Ona rağmen bilgisayarımın iyi de ısındı. Sistem istiyor yani oyun. Onu aklınızda bulundurun.
İncelemeyi yazdığım günlerde oyun Xbox kullanıcılarına ücretsiz hale geldi. Kaçırmayın. Bir de gördüğünüz görseller gerçekten oyunun içinden. Oyun harbiden böyle tablo gibi. Dur uzakları seyret.
SONRADAN GELEN DÜZENLEME: Bu arada sonradan bilgisayarımın anakartında kayıtlı, yani donanımına işlenmiş benzersiz windows 10’u ve ona uygun ses kartı driverlarını yükleyince ses tertemiz oldu. Kısık mısık değil. Bilin istedim. Kusursuz yapmış adamlar oyunu.