ÖZET
Yazıda bellek ile ilgili bilimsel verileri paylaşacak, öğrendiklerimizin ne kadarını anımsarız? sorusuna yanıt ararken öğrendiklerimizi unutmamak için neler yapmamız gerekir? sorusunu tartışacağız.
Bir öğretmen olarak en çok sorun yaşadığım konulardan biri öğrencilerin öğrendiklerinin çoğunu çabucak unutmaları. Hermann Ebbinghaus’a göre öğrendiklerimizin %56’sını ilk bir saat içinde, %66’sını ilk bir gün içinde, %75’ini de altı gün içinde unutuyoruz. Yani aslında bütün çaba anlattıklarımızın %25’ini kalıcı duruma getirmek için.
Peki bu kadar yüksek unutma oranını engellemek ya da anımsamayı kolaylaştırmak için ne yapmak gerekiyor?
Öğretmenler 21. yüzyılda artık ezberci öğretimin kısa süreli anımsama dışında bir işe yaramadığını kabul etmiş durumda ve işe yarar yeni yöntemler araştırıyorlar.
Söz gelimi Blake Richards ve Paul Frankland adındaki iki nörobilimci unutmanın bir kayıp olduğuna ilişkin yaygın bellek görüşüne karşı çıkıyorlar. Belleğin sanılanın aksine bilgileri doğru depolamakla ilgili bir süreç olmadığını ortaya koyuyorlar. Richards ve Frankland’a göre, bellek, deneyimle ilgili bir süreç. Yaşadığımız her deneyim biz istesek de istemesek de bellek tarafından işleniyor ve seçimlerimizi etkiliyor. Yani bellek yıllardır benzetildiği üzere gereksinim duyduğumuzda istediğimiz kitabı almamızı sağlayan düzenli bir kütüphane gibi değil; her veriyi ayırt etmeden toplayan internet örümcekleri gibi davranıyor ve bizi deneyimlerimize dayalı sonuçlarla karşılaştırıyor.
Keşfe göre, yıllar önce okuduğumuz; olayların akış sırasını, karakterlerini hatta konusunu bile anımsamadığımız kitap bile zamanında bize yaşattığı deneyimle seçimlerimizi etkiliyor. Kitap bu deneyimi bize beş duyumuzu devindirerek olayı yaşayanın okur olduğu büyüsünü oluşturarak katıyor. Aynı şeyi okuldaki dersler için de düşünmek olanaklı. Bir konu ne kadar çok duyu devindirilerek işlenirse o kadar deneyim elde ediliyor ve anımsamak da o kadar kolaylaşıyor. Burada önemli olan çok uyaranlı öğretim ortamı yaratacağım derken çocuğun bilişsel yükünü artırarak öğrenmesini engelleyecek karmaşıklıkta işler yapmamak. Hoş ülkemizde uygulanan öğretim programları ve sınavlar yüzünden her konu için çok uyaranlı eğim durumları hazırlamak da olanaklı değil ama em azından ders kitaplarındaki etkinliklerin daha iyi tasarlanması ya da yorumlanması, öğrencilerin öğrendiklerini anımsama yüzdelerini artıracak bir yöntem.
BELLEĞİMİZ ANILARIMIZLA BİÇİMLENİYOR
Tüm anıların ya da öğrenmelerin de aynı biçimde depolanmadığını bilmek gerek. Örneğin,
1) NRMOK
2) PORTAKAL
Sözcüklerini ele alalım. İkinci sözcüğü anımsamak anlamlı bağlantılar kurmamızı sağladığı için daha kolay. Portakal sözcüğü okuyanın belleğine rengi, kokusu ve hatta portakalla ilgili anılarıyla birlikte kancalanıyor. Anımsanması da buna koşut olarak kolaylaşıyor. Bu bakımdan yeni bilgilerin olabildiğince çok bağlantı kurularak öğretilmesi gerekiyor.
Unutmayın her şey, biz farkında olmasak bile belleğimizde depolanıyor ve seçimlerimizi etkiliyor. Psikanaliz sırasında bir danışan gündelik yaşamından söz ederken gül desenli bir paspas aldığını anlatıyor. Uzman bir anda yıllar önce annesiyle yaşadığı bir anıda gül objesinin danışanın belleğinde olumsuz kodlandığını keşfediyor. Danışanın bu objeyi her gün çiğnediği bir nesnenin üzerinde beğenmesi paspas seçimi gibi basit konularda bile her öğrenmenin seçimlerimizi etkilediğini ortaya koyuyor.
Dikkatli bir biçimde kalıcı bağlantılar kurmak için beş duyuyu devindirmek özenli hazırlanmış eğitim durumları sayesinde anılarla pekiştirmek gerekiyor.
TEKRAR HÂLA ÖNEMLİ
Diğer yandan MIT nörobilimcilerinden Richard Cho, 2015 yılında yazdığı bir makalede sinaptik güçlendirme mekanizmasından söz ediyor. Buna göre, nöronlar ne kadar sık ateşlenirse belleğimizin anımsama başarımı da o kadar artıyor. Alzheimer hastalarına da bu nedenle bulmaca çözdürüldüğünü aktarabiliriz. Hatta makaleye göre depolanan ve solmakta olan bir bilgi bile tekrar edilip ona yeniden erişilince tazeleniyor. Dolayısıyla belirli aralıklarla işlenen konuların tekrar edilmesi de öğrenmelerin kalıcı olmasını sağlayabiliyor.
Bu arada uzman olduğum Türkçe öğretiminden hareketle nitelikli şiirler okumanın da nöronları ateşlemede bulmaca kadar verimli bir başarım gösterebileceğini belirtmem gerekir. Çünkü şiirde de daha önce hiç yan yana düşünülmemiş sözcüklerden oluşan “mavi ayrılık” gibi söz grupları nöronlar arasında daha önce hiç kurulmamış bağlantıların oluşmasını ve sinapsların çarpışmasını sağlıyor. Şiirin niteliği de bu konuda önemli elbette. Ece Ayhan ve Turgut Uyar’ın şiirleri anlattığım durumu somutlayan güzel örnekler oluşturmaktalar. Şiirselliğin ne demek olduğuna ilişkin daha fazla bilgi edinmek isterseniz. Doç. Dr. Nihat BAYAT’ın makalelerini inceleyebilirsiniz.
Bu anlatılanların yanında kişisel deneyimlerinden ve okuduğum makalelerden hareketle aşağıda kullanılabilecek birkaç yöntem daha sıralayacağım.
ÖĞRENMEYİ KALICI HALE GETİRMEK İÇİN KULLANILABİLECEK YÖNTEMLER
YAZARAK ÖĞRENME
İnsanoğlu, okuduklarının %30’unu, duyduklarının %20’sini, gördüklerinin %30’unu anımsıyor. Hem görüp hem duyduklarının ise %50’sini… Hatta Görüp, duyup, söylediklerinin %80’ini… Ama görüp, duyup, söyleyip, bir de dokunuyorsa bu oran %90’a kadar çıkıyor. Yukarıda deneyimlerden söz ederken adını geçirdiğimiz çok uyaranlı öğrenme ortamı bu nedenle öneriliyor. Ancak uyaran bakımından yoksul sınıflarımızda derslerin en azından eskiden olduğu gibi tahtaya yazıldıktan sonra üzerine konuşularak anlatılması, öğrencilerin tahtadakileri defterlerine geçirmelerinin beklenmesi, işitme ve görme duyularını devindirmesinin yanında yazmalarını da sağladığı için öğrenmenin kalıcılığını artırabilir. Hem öğrencilerin elle yazması anısal belleklerini de sürece katar ve kalem sayesinde dokunma duyuları da işe koşulmuş olur. Elbette en mükemmel yol bu değildir ancak yetişmesi gereken konular ve sınav koşulları düşünüldüğünde bu denenecek bir yol olarak düşünülebilir.
AKRAN ÖĞRENME
KPSS’ye hazırlanan her öğretmenin bildiği bu yöntem, iki arkadaşın eksik oldukları konularda birbirlerine yardımcı olarak yeni şeyler öğretmesini sağlayan bir yöntemdir.
Derslerde etkin kullanmak, çocuğun hem arkadaşlarıyla kurduğu etkileşimi artıracak bu sayede anısal belleğini de daha çok işe koşmasını sağlayacaktır. Bilmeliyiz ki anısal belleğin dahil olduğu öğrenmeler kalıcı olma eğilimindedirler.
BOŞLUK ETKİSİ
Edinilen her bilginin bir ürüne ya da sonuca dönüşmesi olanaklı değildir. Bazı bilgiler başarıma ya da sonuca dönüşmeyebilirler. Bu o bilginin öğrenilmemiş olduğu anlamına gelmez. Davranışçılık akımı ise bunun tam tersini iddia eder ve mutlaka öğrenenden bir başarım ya da sonuç bekler. Öğrenmeyi bir süreç olarak algılamaz o bakımdan da 21. yüzyılda önemini yitirmiştir. Ancak davranışçılığın en önemli özelliklerinden olan tekrar önemini hala korumaktadır.
Ancak tekrar için de denenebilecek yeni yöntemler keşfedilmiştir. Boşluk etkisi öğretmenin her iki üç haftada bir anlattıklarını tekrar etmesi ya da buna dönük ödevler vermesi olarak tanımlanabilir. Solmakta olan bilgileri tazelemek için ideal bir yöntemdir.
SIK TEST
Sık test, öğrencileri not kaygısından ve rekabetten uzak tutarak oyunlarla konunun tekrar edilmesini sağlar. İşlenen konuya ilişkin sorular, özellikle dijital öğretim araçlarıyla oyunlaştırılarak sorulur ve kaygıdan arınmış güvenli ortamda rahat bir tekrar sağlanır.
KAVRAMLARI SERPME
Bir öğrenmeyi tekrar ederken o öğrenmeyi anlatış sırasıyla değil o sırayı bozarak öğretme işidir. Böylece öğrenmeler arasında farklı anımsama kancaları oluşarak konu öğrencinin belleğine yeni bağlantılarla da kazınacaktır.
METNİ VE RESİMLERİ BİRLEŞTİRME
Hal-i hazırdaki bilgileri yorumlayarak bir tabloya ya da görsele dönüştürmek hem öğrencilerin bu tabloları ya da görselleri yorumlarken devindirmesi gereken bilgileri anımsatacak hem de tablo ve görsel oluşturma ödevleri kullanılarak öğretim sürecine etkileşimsel bir katkı sunmaları sağlanacaktır.
PEKİ AİELER NELER YAPABİLİR?
Aileler, çocukların düşünme becerilerini geliştirmek, okumaya yöneltmek ve belleğinin kapasitesini artırmak için alışveriş listelerini çocuklarıyla beraber yapabilirler. Onların yanında gazete ve dergi okuyarak onları da okumaya yöneltebilirler. Dergi ya da gazetelere metin, resim gibi çocuklarının yaptığı ürünleri beraber göndererek onların sanata ilişkin kalıcı deneyimler elde etmesini sağlayabilirler.
Bir çocuk için en önemli zaman dönemi okuldan da önce, ailesiyle geçirdiği 0 – 7 yaş arasını kapsayan zaman dönemidir. Evinde dergi gazete kitap bulunan çocukların ileride akademik anlamda yaşıtlarından daha başarılı oldukları ve düşünme becerilerinde daha ileri seviyede bulunduklarını somutlamış onlarca araştırma makalesi bulmak olanaklıdır. Aileler onları karşılaştırabildiği kadar çok uyaranla karşılaştırmalı, gezdirebildiği kadar çok gezdirmeli ve erken yaşta dünyaya ilişkin yaşlarına uygun deneyimler elde etmesini sağlamalıdır.