Merhaba sevgili okur, bazen internet işlerinden, tasarım görsellerden, eğlenceli videolardan kafamızı kaldırıp dünyaya ve ülkemize bir bakmaya çalışıyoruz. O zaman verimli olduğuna inandığımız blog yazıları ortaya çıkıyor. Bu blogda buna benzer iki yazı yazıldı şimdiye kadar. Bunlardan biri Türkçe’nin diğer dillerle karşılaştırılmasına dair kısmen kaynaklı falan bir inceleme, diğeri çocuk edebiyatı üzerine yeni bilgilerin yer aldığı bir denemeydi. Şimdi ise PISA sonuçlarına göre ülkemizdeki eğitim sisteminin dünya ekonomisinin yüzde doksanını oluşturan diğer ülkeler arasındaki yerini incelemeye çalışıyoruz.
Televizyonlara çıkan eğitim araştırmacılarının dilinden düşmeyen PISA, OECD tarafından yapılıyor. OECD, temelleri ikinci dünya savaşı sonrasına dayanan, Marshall planından hareketle yakılıp yıkılan Avrupa’nın yeniden inşası için ülkelerin birbirlerinden fikir alabileceği, uluslararası projeler için kaynak yaratabileceği bir alan olması amacıyla kurulmuş bir topluluk. Türkiye’nin de kurucu üyeleri arasında bulunduğu 35 ülkeden meydana geliyor. OECD, duyulan ihtiyaç üzerine 2000 yılında Türkçe açılımı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı olan PISA sınavını ortaya çıkarıyor ve PISA 2000 yılından beri üçer yılık aralarla hem OECD ülkelerine hem de OECD üyesi olmayan ülkelere uygulanmaya devam ediyor.
2015 senesinde 35’i OECD ülkesi olmak üzere dünya ekonomisinin %90’ını oluşturan toplam 72 ülkeye uygulanan PISA temel olarak Fen, Matematik ve Okuma Becerilerini ölçüyor.
Biz elimizdeki son rapor olan 2015 raporuna göre alanımızdan hareketle yalnızca Okuma Becerileri istatistiklerini ortaya koyacak ve üzerine birtakım yorumlar yapacağız.
Okuma Becerileri alanında Türkiye’nin 2015 yılında gerçekleştirilen PISA’dan aldığı puan 428. Tüm ülkelerin ortalaması ise 460. Türkiye okuma becerileri açısından geçtik OECD ülkelerini tüm ülkelerin ortalamasından dahi 32 puan aşağıda. Yalnızca Dominik Cumhuriyeti, Makedonya, Cezayir, Kosova ve Lübnan’dan daha iyiyiz.
Kaynak [1]
İlginç bir farklılık ise kızların hem dünya genelinde hem de Türkiye’de Erkeklerden daha iyi okuma becerilerine sahip oluşu. İlkokuldan beri hatırladığımız üzere bu her zaman daha çalışkan olan kızlar ileride ne kadar hayata katılıyor gelecekte ne gibi mesleklerle uğraşıyor orasını bilemeyeceğiz(!) Bu dünyanın ortak bir problemi sanırım.
Yalnız önceki uygulamalara baktığımız zaman istatistiksel olarak kızlar lehine anlamlı olan farkın 2015 uygulamasında daha da azaldığını görüyoruz.
PISA okuma yazma becerisini yeterlik düzeylerine göre yediye ayırmış;
1b Düzeyi: Bu düzeydeki okur basit metinlerdeki bir bilgiyi algılayabilir ve birbirine yakın bilgiler arasında basit ilişkiler kurabilir.
1a Düzeyi: Okur, metinde açıkça ifade edilen bir ya da daha fazla bağımsız bilgiyi bulabilir.
2.Düzey: Bu düzeydeki öğrenciler birçok duruma karşı gelebilecek ya da çıkarımda bulunabileceği bir bilgiyi ya da daha fazla bilgiyi metinde bulabilir.
3.Düzey: Bu düzeydeki öğrenciler çoklu durumlara karşılık gelebilecek bilgiler arasındaki ilişkiyi belirler ve bazı durumlarda bu ilişkiyi tanımlar. Metnin ana fikrini belirleyebilir.
4.Düzey: Bu düzeydeki öğrenciler metne yerleştirilmiş bilgileri belirleyebilir ve gerekli olan bilgilere karar vererek metni düzenleyebilir.
5.Düzey: Özel bilgilere dikkat çekerek eleştirel bir değerlendirme yapabilir ve hipotez kurabilir. Aşina olmadıkları bağlamları ayrıntılarıyla anlayabilir.
6.Düzey: Detaylı bir şekilde benzerlikleri ve farklılıkları bulabilir ve çıkarımlarda bulunabilir. Alışılagelmiş konular dışındaki metinler üzerine eleştirel okumalar yapabilir. Önemli bilgilerin olduğu, metin içerisinde açıkça ifade edilmemiş kavramlarla başa çıkabilir ve soyut kavramları yorumlayabilir.
Bu konudaki istatistik çarpıcı sevgili okur. OECD üyesi ülkelerin ortalaması, 4. 5. ve 6. düzeydeki öğrenci oranları %29-30 civarındayken Türkiye’nin 4. 5. ve 6. düzeyde okuma becerisine sahip olan öğrenci oranı %6 civarında. Yalnızca 6. düzeydeki öğrenci seviyemiz ise %0. Yani yok. Eğitimde gerçek sıfır olmaz ama bu sonuç fikir vermesi açısından inanılmaz çarpıcı bir durum. Bana inanmayan gidip resmi kaynakları da inceleyebilir. Aha aşağıda tablosu:
Kaynak[1]
Türkiye’nin geçmiş yıllardaki sınav sonuçlarına baktığımızda geriye gittiğini görüyoruz. Biz çocuklara okuma yazmayı öğretmişiz, bilgi edinmek için dahi olsun okuma yazma biliyorlar. Kelimeleri birbirlerine çatarak bir okuma yapabiliyorlar ama o kadar. Başka hiçbir şey öğretmemişiz.
Peki ne yapmamız gerekir?
Demokratik bir toplum yaratmanın en önemli yollarından biri sorgulayabilen bireyler yetiştirmekten geçer. Kapitalizmin dayattığı üzere sadece tuşa basmayı öğreten bir eğitim sistemi değil; tuşun işleyişini kavratan bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Bunun için yapmamız gereken ilk şey çocuklarımızın okuma alışkanlıklarını değiştirmek. Okur yazar, düşünebilen kararlarını özgürce veren bir nesil ortaya çıkarmak.
Peki bu nasıl mümkün olacak?
Söyleyeceklerime kulak verin değerli okurlar, böyle egoist egoist yazmak istemiyorum ama hakikaten okuyup bilgilendim. Cidden söyleyeceklerime kulak verin. Öncelikle ilkokul, ortaokul ve lise dönemini kapsayan bütünleşik bir Türkçe ve Edebiyat öğretimi programı yapmamız gerekiyor. Çocukları onların dünyasına seslenen metinlerle karşılaştırmamız gerekiyor. Çocuklara nitelikli metinler vermediğimiz için okumaktan vazgeçiyorlar. Dilimizin yetkin örneklerini temsil eden harika çocuk kitaplarımız var. Gülten Dayıoğlu’nun, Gürsel Korat’ın, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, Yalvaç Ural’ın, Sevim Ak’ın Ülkü Tamer’in çocuk eserleriyle karşılaştırmamız gerekiyor.
Dil dersleri geleneksel sınıflarda işlenmemeli.
Bu iş için özel olarak tasarlanmış dil derslikleri kullanılmalı. Bu dersliklerde bir soyunma kabini, küçük bir sahne, yansı, kütüphane, fotokopi makinesi, kamera, v.b. araçlar yer almalı. Duvarlarında sanatçıların çizdiği nitelikli karikatürler, tablolar, yazarların ve çizerlerin fotoğrafları yer almalı. İlgisini çeken için aşağıya Dil Dersliği’nin bir planını bırakıyorum:
Kaynak[2]
Devam ediyorum sevgili okur, Çocuk Kütüphaneleri kurulmalı ama bunlar özenle hazırlanmalı 2 yaşındaki çocukların gelip eğlenebileceği onların boyuna uygun kütüphanelerin yer aldığı, annelerin ve babaların birbirleriyle sohbet etmesine imkan veren, yerleri halıyla kaplı, rahat kanepelerin olduğu özel tasarlanmış kütüphaneler… Aha aşağıdaki gibi kütüphaneler kurulmalı:
Aah ah sevgili okur, izin verilirse benim güzel ülkemin harika çocukları olacak ama izin verilmiyor galiba.
İzin verilmediğini nereden mi biliyorum?
Aşağıdaki görsel 1998 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmış bir makaleye ait. Öğretmen ve edebiyatçı duyarlığıyla yıllarca süren emekle hazırlanmış bir Türkçe ve edebiyat öğretim programından bahsediyor. Aslında izlenmesi gereken yol, yapılması gereken işler çoktan ortaya konmuş durumda ama iş ne zaman eyleme geliyor birileri bunun önüne taş koyuyor. Ben başka bir yorum yapamıyorum. Aşağıdaki makalede yer alan program nerede? Milli Eğitim Bakanlığı’na başvursak arşivlerinde görebilir miyiz acaba?
SON NOTLAR
İki notum daha var sevgili okur, derse iyi hazırlanmak kıstasını görmezden gelirsek görece harika öğretmenler yetiştirdiğimizi söylemek mümkün. Tablosu aşağıda:
Kaynak[1]
KPSS, ÖABT, Mülakat, Sözleşme v.b. olumsuz durumlara rağmen bu sevindirici.
İkinci notum ise okulda derslere ayrılan süre ile ilgili. Dünyanın bütün ülkelerinde çocukların okulda geçirdiği süre 24 saat ila 26 saat arasında bir şey. Yani neredeyse aynı ancak eğitimde ileri gitmiş sermayeye aktif katılım sağlayan ülkelerin, ortalama bu 25 saatin yalnızca 12’sini 13’ünü derse ayırdığını, geri kalan vakitte etkinlikler ve oyunlarla meşgul olduğunu görüyoruz. Bizde ise 26 saatin 24,5’uğu derslere ayrılmış durumda ne yazık ki! Bunun da düzelmesi lazım.
Kaynak[1]
Kendine iyi bak sevgili okur. Bir diğer bilgi dolu blog yazısında görüşmek üzere.
KAYNAKLAR
[1] http://odsgm.meb.gov.tr/test/analizler/docs/PISA/PISA2015_Ulusal_Rapor.pdf
[2] Sever, Sedat. (2008). “Eğitimde ve Bilimde Türkçe Eğitimi”, Cumhuriyetimizin Kuruluş Felsefesinin Öngördüğü Eğitim-bildiriler. Malaty: İnönü Üniversitesi Matbaası. S435-471.