Ülkü Tamer – Günışığı Hoşçakal

Ülkü Tamer imzalı Günışığı Hoşçakal, Muharrem adında annesi öldükten sonra babasıyla yaşayakalan yoksul bir çocuğun yaşamına konuk olan günışığının bir günlük arkadaşlıklarını konu alır. Günışığı, Muharrem’e işe giderken, okula dönerken, babası işten çıkarılırken eşlik eder ve akşam olunca yok olur.

İyi bir eser “Onu ilk gördüğümde…” gibi bir tümceyle başlamaz çünkü böyle bir tümce okuru anlatıdan alıp kendi yaşamına götürecek ve kendi arkadaşını ilk gördüğü günü hatırlatacaktır. Oysa biz okur anlatının içinde kalsın isteriz. Günışığı Hoşçakal aşağıdaki gibi başlamaktadır:

Annesi günışığını kucaklayıp yanağına sıcacık bir öpücük kondurdu.

“Artık gitmen gerekiyor, Günışığı,” dedi.

“Gitmesem olmaz mı Güneş Anne?”

“Olmaz” dedi Güneş. “Sen de kardeşlerin gibi gideceksin.” – Sayfa 7

Edebiyat somutlama üzerine kurulu bir anlatma sanatıdır. Dolayısıyla yazınsal bir metinde “ona aşık olmuştum” gibi soyut bir anlatım yerine “onun göz kapaklarına biriken yaşları parmaklarımla silmek istiyordum.” gibi bir somut anlatımın olmasını tercih ederiz. Ülkü Tamer, Günışığı Hoşçakal’da bu somutlamayı o kadar yerinde kullanmıştır ki havanın soğuk olduğunu ve Muharrem’in üşüdüğünü anlatmadan incecik bir şilteden bahsederek gerisini okurun düşünme sorumluluğuna bırakmıştır:

“Kalktı. Şilteyi katlayıp köşeye kaldırdı. Şilte de yorgan gibi incecikti. Değil on bir yaşındaki Muharrem, birinci sınıfa giden bir çocuk bile kaldırabilirdi onu.

Sonra kazağıyla pantolonunu giyip dışarı çıktı.”

Kazağıyla pantolonunu giymesinden havanın soğuk olduğunu ve Muharrem’in gece ince bir şilteyle uyuduğunu biliyoruz. Demek ki Muharrem yoksulluktan üşüyen bir çocuk. Yapıtın en önemli özelliklerinden biri çocukları annenin ölmesi gibi büyük yaşam gerçekliğiyle bir an evvel yüzleştirmesi ve yaşamın üzüntülerle dolu olsa da sevgiyle altından kalkılamayacak durum olmadığını duyumsatmasıdır. Muhammet rüyasında ölen annesini şu biçimde anlatmaktadır:

“Ortalık karanlıktı. Soğuktu da. Fırat kıyısına durmuşum. Kar yağıyordu. Suyun yüzünde bir balık göründü ansızın. Burnu parlıyordu. Ucunda güneş doğmuş gibi. Kâr tanelerinin her biri bir güneş oldu. Gökten aydınlık yağmaya başladı. Hava ısınıverdi. Sırtımdaki ceketi çıkarıp Fırat’a attım. Ceket suya değer değmez sal oldu. Balık da bir sığırcık kuşuna dönüşüp salın üstüne kondu. ‘Dile benden ne dilersen,’ dedi. ‘Übeyde anamı görmeyi dilerim,’ dedim, O anda Fırat ortadan ikiye yarıldı, Übeyde anam göründü. Uça uça yanıma geldi. Saçımı okşadı. Ağzını açtı, tam bir şey diyecekti ki yok oluverdi.” – Sayfa 14.

ANLATIDA MEKAN

Anlatıda okul, ev, sinema gibi çocuk gerçekliğine uygun ortamlar tercih edilirken Ülkü Tamer bu ortamları beş duyuyu devindirerek betimlemiştir.

“Muharrem sınıfa girdiğinde, Nihat’la Hüseyin dövüşüyorlardı. Aysel karatahtanın önünde kendi kendine top oyunuyor, Satı türkü söylüyor, Osman da Cemal’in kafasına tebeşir atıyordu.” – Sayfa 40

Yapıtı okurken yazarın verdiği yer adlarıyla anlattığı coğrafyayı bildiğini hissederiz:

“Muharrem kahveden dışarı fırladı. Olanca hızıyla Örnektepe’ye doğru koşmaya başladı. Babasının, arkasından bağırdığını bile işitmedi.” – Sayfa 52

Resimlemesi Claude Leon tarafından yapılan anlatının resimleri çocukların “ben de çizebilirim” diye düşünmesini sağlayacak kadar sadeyken bir taraftan da detaysız ve basit olma sorununa düşmesine de neden olmaktadır. Resimlerden örnekler aşağıdadır:

Ülkü Tamer - Günışığı Hoşçakal | Günışığı Hoşçakal Sayfaları

Sevgi ve arkadaşlık duyarlıklarını devindiren yapıt:

“İyi ki Güneş Annem yeryüzüne göndermiş beni,” dedi “İyi ki bir otomobilin penceresine konmamışım. İyi ki babası zengin bir çocuğun oyuncağına konmamışım. İyi ki senin yakana konmuşum, Muharrem. Arkadaşlığın bana çok şey öğretti, çok şey kazandırdı. Sağ ol.” – Sayfa 55

İdeolojik bir gönderme ya da tartışma olmadan sendikaya üye olmadığı için babası işten atılan Muharrem’in sezdirmeden demokratik bir toplumun gereklerini keşfettiği bir yapıt olma özelliğini de taşımaktadır. Günışığı Hoşçakal’ın kapak tasarımı kitabın içeriğiyle tam bir uyum içinde olmakla birlikte kullanılan selefonlu ince karton da eserin çocukların elinde çabuk yıpranacağını hissettirmektedir. Eserin tasarım açısından daha iyi olabilecek yönleri bulunmakla birlikte, içerik olarak 6 – 8 yaş arası çocuklara tavsiye edebileceğimiz duyarlıkla yazılmış ve çizilmiş nitelikli bir eserdir.

Bu girdi, Ankara Üniversitesi’nde Prof. Dr. Canan ASLAN’ın Türkçe Eğitimi Doktora programında yürütmüş olduğu Çocuk Edebiyatı ve Duyarlık Eğitimi dersi için hazırlamış olduğum incelemenin sonuç bölümüdür.

Yorum yaz!