Ben bir post-apokaliptik anlatı hayranıyım. En kalitelisinden un ucuzuna kadar bulabildiğim bütün kıyamet sonrası senaryolarını izlerim. The 100 e de bu sebeple başladım. Yalnız ilginçtir birçok kişinin de belirttiği üzere ergen dizisi kıvamında başlayan anlatı birkaç bölüm geçince çılgın atmaya başladı. Ben ömrümde bu kadar iyi bir paralel kurgu görmedim sevgili okur. Aynı anda dört farklı mekânda anlatılan dört ayrı hikâyenin de içine çekiliyorsunuz.
“Dünyada büyük bir nükleer felaket olmuştur ve insan ırkı soyunu sürdürebilmek için uzaya çıkmak zorunda kalmıştır. Dünyadaki radyasyon seviyesinin tekrar yaşanılabilir düzeye gelmesi için en az 100 yıla ihtiyaç vardır. Fakat bunu daha erken denemek zorunda kalırlar.
100 mahkumu dünyaya göndereceklerdir.”
Sezon finallerine doğru hızla koşmaya başlayan öykülerin birbirleriyle bağlantıları ve ince hesaplanmış kurgusu ortaya çıkınca ekrana soluksuz kilitenmek durumunda kalıyorsunuz.
Lost’tan beri 40 dakikalık bir diziyi bu kadar büyük bir heyecanla izlediğimi hatırlamıyorum.Şimdi Klişesin yahu Lost mu kaldı! demeyin. Hiç birbirimizi kandırmayalım finalini boşverin Lost son yirmi yılın en gizemli en sürükleyici en tempolu yapımlarından biriydi.
The 100’de en az onun kadar soluksuz izlenen en az onun kadar sürükleyici bir iş.
The 100’ün karakterleri devingen ancak yalnız karakter değil hikâye ve mekanlar da devingen. Karakterlerin sürekli bir değişim ve arayış içinde olduklarını görüyoruz. 21. yüzyıla hâkim olan belirsizlik rüzgârı The 100’e de tutkuyla hakim. Kim haklı kim haksız, doğru nedir? Bir türlü emin olamıyoruz.
Bilim kurgu yazmak zor iş mutlaka küçük senaryo aksaklıkları ya da daha detaylı işlenseydi dediğimiz bölümler var ancak spoiler vermemek adına onlara burada girmenin anlamı yok. Heyecandan tırnaklarınızı kemire kemire izlediğiniz hikâyede bunlara kafayı takacak zaman bulamıyorsunuz bile. Onun dışında dizide özellikle arkaik kültürlerin bugüne esin vermeye devam ettiğini görmek ve insanlığın temel anlatı kültürünün öyküye aktarıldığını görmek harika.
Diziye tek eleştirim gelecek yüzyılda yalnızca mühendislerin, yöneticilerin ve salt bilimle ilgilenenlerin faydalı olacağı yönünde bir alt metin barındırıyor olması. Halbuki şairler, romancılar, ressamlar sonsuza dek ilham vermeye devam edecek, hayal kurmaya yardımcı olacaklar, nitekim ortaya konan anlatı da bir sanat ürünü.
NOT: Bilmem kimin yönettiği bilmem kimin başrol oynadığı falan gibi salak salak klasik girişler yapmak istemiyorum artık böyle incelemelere. O bilgilere her yerden erişirsiniz. Şimdiye kadar yayımlanmış 5 sezonu da izledim ve özü hakkında düşüncelerim bunlar.
Görüşürüz sevgili okur.