Peter Stamm abimizden söz etmeden önce biraz kendimden söz edeyim. Liseyi küçük bir kentte okudum. Küçük kentlerde büyük kitapçılar olmaz. O yüzden bütün alışverişinizi bir iki sahaf üzerinden halledersiniz. Ben çocukluğum boyunca modern edebiyat ürünlerine kolay erişemediğim için hep Rus klasiklerini bitirdim mesela. Lise bitmeden sağlam bir Tolstoy aşığıydım çünkü kentte kitapçı olarak sayabileceğimiz yegane sahaf Bahattin Abi’de sadece KPSS hazırlık kitapları ve klasikler vardı (berbat kişisel gelişim kitaplarını, normal psikoloji eserlerini ve az sayıdaki güzel kitabı saymıyorum)
“Böylesi bir gün, biraz sonrası, biraz öncesi, her şeyin yeni başladığı, her şeyin devam ettiği.”
Georges Perec
Derken lisenin son sınıfına geçerken internetten alışverişle tanıştım. Şimdi böyle VPS’ler VDS’ler, adanmış IP’ler, açık kaynak yazılımlarla falan uğraşsam da o yıllarda internete girmek, internetten alışveriş yapabilmek büyük bir cesaret örneğiydi. Dostumun tavsiyesi üzerine –ki kendisi buraları okuyordur-. İlk kitap alışverişimi İthaki’ye ait ilknokta.com’dan yapmıştım. Sonra ben buradan kitap almaya devam ettim. Arkadaşlarım sipariş veriyordu hiçbir komisyon almadan onlarınkini de getirttiriyordum. Heyecanla kargo beklemenin müptelası olmuştum.
Bir de nazik kitap dağıtımcıları bazen koliye minik sürprizler koyarlar; bir kahve, hediye bir dergi, bazen hediye bir kitap vesaire. Ben ilknokta’dan o kadar alışveriş yapınca kendileri de bana verdikleri hediyeleri abartmış bazen faturanın yarısını almamaya, arada hediye kitaplar göndermeye başlamışlardı. İşte Peter Stamm’ın Böylesi Bir Günde kitabı da 8 yıl önce böyle bir hediye olarak girdi kütüphaneme. O zaman işim yoktu, aşık olmamıştım, üniversite okumamıştım, kent değiştirmemiştim…
Şimdi tarihini bu kadar anlattım. Bu kitabı bugün okumamda bir takım kadersel kırılmalar olduğunu düşünmeyin. Bilemiyorum her tarafını algılayamadığımız evren belki bir takım değişiklikler gerçekleştirmiştir ama kestiremiyorum. Ancak nihayetinde benim şok olduğum bir roman olmadı.
PETER STAMM
Peter Stamm, psikopatolojiye merak salmış, filoloji okumuş meraklı ve iyi eğitimli İsviçreli bir gazeteci. Gazeteci diyorum çünkü romancılık bana sorarsanız daha büyük bir iş. Böylesi Bir Günde de onun dördüncü romanı. Ama dili sanki ilk romanıymışçasına yer yer ağdalı halini hala hissettiriyor.
Romanımızın ana kahramanı Andreas, kanser olma ihtimalinin olduğunu anlar, hayatı sorgulamaya başlar. Klişe sayılabilecek ancak dikkatli işlenmesi gereken bir konudur bu. Buna rağmen Peter Stamm’ın tembellik yapıp hastalığı iyi çalışmadığını görüyoruz. Roman boyunca sadece romantik problemler, hayal kırıklıkları ve aşk acılarıyla uğraşıp duruyoruz.
Ana kahramanımız Andreas, Teoman triplerinde takılan aslında yalnız olan ama asla bir kadının yarenliği olmadan yaşayamayan bencil bir tip. Defalarca ona kızmaktan vazgeçip anlamaya çalışsam da kendisine üzülmeme rağmen katlanamadım sevgili okur.
ALINTILAR
Bu dalgın durum sadece birkaç hafta sürdü. Andreas daha sigarasını bitirmemişti ki önceki akşam geldi aklına. Boşluktan neyi anlıyorsun, diye sormuştu Nadja. Ona göre boşluk, saygınlık ve sevgi eksikliği, kaybettiği ya da kendisiyle gerektiğince ilgilenmeyen insanların olmasıydı. Boşluk, bir zamanlar dolu olan ya da doldurulabilir olduğuna inandığın bir hacimdi, kadının kendisinin de tam olarak tanımlayamadığı bir şeyin eksikliği. Andreas hiçbir fikrinin olmadığını söyledi, soyut fikirlerle ilgilenmiyordu. – Sayfa 7
Modern eserler okumanın böyle tanıdık güncel mevzularla tanışmak gibi güzel bir yanı var:
Hayır diye karşılık verdi Andreas; ama ne de olsa bir yabancıydı ve Fransa’daki siyasetten pek anlamıyor, açıkçası siyasetle ilgilenmiyordu da. Yasalara uyuyor, çöpünü ayırıp atıyor, müfredatı yerine getiriyordu. Bunun dışında tek arzusu rahat bırakılmaktı. – Sayfa 7

Peter Stamm, schweizer Schriftsteller,
Lakin tanıdık markaları gördüğümüz şöyle ürün yerleştirmesi gibi pasajlar:
Beaune’da otoyoldan çıktılar. Kent merkezinin biraz dışında Andreas bir Ibis Oteli buldu ve otomobili park etti. – Sayfa 105
Ergenvari, gerçekdışı diyaloglar:
“Domuzun tekisin,” dedi Nadja buz gibi bir sesle
“Seni özleyeceğim,” dedi Andreas. “İnsan seninleyken çok güzel yalnız kalabiliyor.”
“Sen zaten yalnızsın. Kiminle beraber olursan ol.”
Bir kere alt alta iki dedi sözcüğü görüyorsan o adam kusursuz metin yazamıyordur sevgili okur. Yukarıdaki pasaj bunun örneği. Onun dışında dilde kolaylık ilkesine uymayan dolambaçlı paragraflar, kötü editör, o güzel özgeçmişine rağmen kötü çevirmen:
Gömleği terden ıslanmıştı. Bir meltem ıslak kumaşın sırt ve koltukaltı kısımlarını soğuttu. – Sayfa 32
Neden böyle diyorum? Koltukaltı kısımlarını soğuttu olmaz sevgili okur. Koltukaltlarını soğuttu olur. Ancak bunun dışında tembellikten vazgeçip çalışırsa yazarlık kumaşına sahip Stamm. Çünkü sıradışı ve ayırt edici sıfatlar kullanma becerisi var:
Kulislerin ardında seks kulüplerinin, barların ve erotik eşya satan dükkanların buzlu cam kapılarının ardında katı, pis bir hayat var olmalıydı. – Sayfa 16
SON YORUM
Kitap bana sürekli şunu düşündürdü var böyle tipler: Hayatındaki bir noktaya takılmış, hayatın sillesini yediğini düşünen ama aslında bir bok yememiş insanlar. Melankoliden beslenen aslında yeteri kadar olsa sanatçı olabilecek ancak melankoliyi abartınca kendini mağdur görerek hayatı kolaylaştıran şımarık mutsuz tipler. Kendinize gelin. Sizi mutlu olun diye döverim. Dünya çok geniş. Henüz hiçbir şey görmediniz.
Merhaba Maiotik,
Öncelikle özgeçmişime yaptığınız atıf için teşekkür ederim. Elbette çevirmenler de hata yapar. 🙂 Ancak bazen yazarın üslubunu (Türkçe söylemek ile motomot çeviri arası bir dengeyle) aktarmaya çalışmanın bir sonucu olarak da bu tabloyla karşılaşabiliyorsunuz. Verdiğiniz örnek ise çok daha farklı, salt Türkçe kullanımıyla ilgili ve eleştirinizde (“Koltukaltı kısımlarını soğuttu olmaz sevgili okur. Koltukaltlarını soğuttu olur.”) haksız olduğunuzu düşünüyorum:
“Gömleği terden ıslanmıştı. Bir meltem ıslak kumaşın sırt ve koltukaltı kısımlarını soğuttu.” Yani soğuyan kısımlar, gömleğin sırt ve koltukaltı kısımları.
Yine de “kısımları” atılırsa daha akıcı olabilirmiş, üstelik edebi bir üslup kaygısı da yok burada. O nedenle eleştirinize teşekkür ederim. Kötü çeviri kadar insanı zıvanadan çıkaran bir şey yok gerçekten -ama bu eser için bu yargı biraz acımasız olur.
Değerli hocam, yorum bıraktığınız için nezaketiniz için çok teşekkür ederim. Ben de okuyunca size hak verdim. İyi çalışmalar dilerim.