Pablo Neruda, her genç entelektüelin elinde olan üniversitede okumayanı dövüyorlarmış gibi davranılan Edgar Allan Poe gibi bir yazar. Okumanın havalı olduğu yazarlardan biri yani. Bense bugüne kadar bir türlü kendisiyle tanışamamıştım. Sadece Nazım Hikmet hakkında söylediği “Biz onun yanında şair olamayız” sözünü ve öldükten yirmi yıl sonra ortaya çıkan şiirlerini duymuştum.
Okumak isterdim ancak bugüne kadar şiirin çevrilemeyeceğini düşünürdüm. Leonard Bloomfield derdi ki: “Eğer bir dili anadiliniz olarak konuşmuyorsanız çeviri ile o dilde anlatılanları tamamen anlamanız mümkün değildir.” Bu Saussure’ün “Value” yani değer dediği şeyle de alakalı. Söz gelimi İngilizce de house ev demek ama home da ev demek. İkisinin anlamları aynı ancak değerleri farklı. Değerleri farklı olduğu için iki ayrı sözcük var. Şiir çevirisinin zorluğu da burada devreye giriyor. Şiir, sözcüklerin değerine göre meydana gelmiş bir edebi tür dolayısıyla çeviride bozulmalar olması çok mümkün. Ancak çevirmen Alova bu sıkıntıyı aşmış gibi duruyor ya da Neruda’nın şiiri diller üstü bir çok anlamlılığa sahip. Adam dilin imkanını öyle bir kullanmış ki şiirlerindeki denklemler çeviriyle bile bozulmuyor.
Daha önce başka bir kitap yazısında da da paylaştım kendimi tekrarlıyor gibi olmayayım ama aynen şöyle:
Düştü güneş bir at gibi
Kıyıda taşların üstüne – Guanay Karabatağı’ndan
Yukarıdaki örnekte bir güneşin gücünü kaybedip yere yıkılması var bir de güneşin ışığının taşlar üstüne düşmesi var. Böyle bir çok anlamlılık.
KUŞLAR SANATI
Kuşlar Sanatı, Neruda’nın ülkesi Şili’de bulunan her bir kuşa ayrı ayrı yazdığı şiirlerden oluşuyor. Göç şiiriyle başlayan kitap öyle bir hal alıyor ki söz gelimi Gezgin Albatros şiirine derinden bir okuma yapmak için Gezgin Albatros’un çok az enerji ile uzun mesafeler kat edebildiğini, süzülerek uçtuğunu bilmeniz gerekiyor.
Kuşların çıkardıkları sesler bile farklı farklı ve ahenk buna göre sağlanmış. Siyah Göğüslü Kartal “kye kye” diye ötermiş. Artık çevirinin başarısıyla da mı alakalı bilmiyorum ama şiirdeki ahenkte tekrar eden k, y, ve e harfleriyle sağlanmış. Kuşların özellikleri derin okumanın anahtarı gibi. Bir normal okuma yapıyorsunuz bir de kuşun özelliklerini öğrenip bir okuma daha.
Burada Alova’nın çevirisinin başarısını da unutmayalım tabi. Alova’nın başarısı bozulmamış şöyle söyleyiş güzelliklerini meydana getiriyor:
Görüntü sakindi yine,
Korkmamıştı orman,
Yine yalnızdı yanardağlar,
Irmak sürdürdü duyurusunu
Haşin ve ıslak soyunun:
Her şeyin yüreği çarpıyordu yine
Bu yeşile çizilmiş anda
Yalnız bir yaban tavşanı, bir kuş,
Uçan ya da koşan bir şey,
O kan kırmızı lekede yaşayan bir şey dışında. – Amerikan Kerkenezi’nden
Sonra Pablo Neruda nın Benim adeta Sait Faik’in Kırlangıçlar’ına cevap gibi bulduğum harika bir Mavi- Beyaz Kırlangıç Şiiri daha var bir kısmı şöyle:
Geri dönen kırlangıç
Boş bir mektup getirdi bana,
Havayla yazılmış,
Baharın sisiyle.
Hızla gidip geliyordu bir ileri bir geri
Korkutarak dakikaları kadife erdemiyle
Ok gibi uçuşuyla…
Metinler arası örneğimi de verdiğime göre anlatacaklarım bu kadar diyebilirim.
Gerçi anlatacaklarım aslında bu kadar değil de çoğunu anlatmıyorum ben. Robert Musil’e demişler ki yazıdaki en büyük hata aklına gelen her şeyi anlatmaktır demişler, bu hataya düşme demişler. O yüzden anlatmıyorum.
Bir ara baştan aşağı “Edebi metin nasıl olmalıdır?” Adlı bir seri yazacağım umarım. Çok deli ahkam keserim. Hepinizin burunlarından öpüyorum.
Bana bir kendini bilmezlik geldi. Görüşürüz