Doğayı ve tasarımı birleştiren, ona yeni bir form kazandıran sanatçılardan biri de Heykeltraş Ben Foster. Hiç böyle işlerden anlamam falan desek de olay ilginç bence. Ben Foster, hayvanları geometrik tasarlarken sanki ehlileştirilmiş doğayla alakalı bir eleştiri sunuyor. Bir garip, yani doğayla iç içeyiz ama alüminyum parçalar var, heykel aşırı geometrik falan bunlar hep tezatlık hep eleştiri(ne bileyim aklıma geometrik geometrik döşenmiş buz gibi bir artı bir dairelerin olduğu çevre düzenlemesi yapılmış rezidanslar geldi, sonra kedi sahipleri falan) sanat güzel şey nan düşün düşün çıkarım yap.
He fotoğraflar Yeni Zellanda’da çekilmiş bu arada. İyi geceler…
YILLAR SONRA GELEN DÜZENLEME
Bu yazıyı yazdıktan sonra her sanatsal yapıt üzerine yorum yapma düşüncemin üzerinden geçtim. Evet bu konuda haklıyım ancak böyle her şeyi de incelemek ve yorumlamaktan vazgeçtim sevgili okur. Sanat yapıtı kimi zaman da yalnızca duyularımıza seslenir. Bir romanı yalnızca okumaktan bir şiiri yalnızca dinlemekten bir tabloya ya da filme yalnızca bakmaktan da haz alabiliriz. Hatta gerçek sanat yapıtı bunu sağlıyor zannımca.
Evet belki benim biraz takıntılı bir biçimde bir şeyi neden sevdiğimi mantıklı gerekçelerle açıklamak gibi bir takıntım var. Evet nitelikli romanlar, heykel ler, filmler düşünme sorumluluğunu tüketene veren yapıtlar ancak kimi zaman da çok yorulmamak lazım be. Yaşamda kalmak zaten yorucu. Hem bizim bilinç dışımız sanat yapıtına baktığı zaman alması gereken deneyimi biz fark etmeden de alıyor ve gelecekteki seçimlerimizi etkiliyor. Sanatın olayı da bu değil mi bizi bize sezdirmeden daha iyi bir insan yapıyor. O bakımdan dikkatinizi çektiyse Maiotik’te artık her bir alıntısına uzun uzun açıklamalar yazdığım kapsamlı kitap incelemeleri yapmıyorum çoğunlukla, genel izlenimlerinden söz ettiğim şeyler yazıyorum. Çünkü çok eşeleyince tadı kaçıyor sanki biraz. Evet fark ettiğim şeyler var belki romanın detayları arasında ama her şeyi de yazıya taşımak anlamsız.
Robert Musil’in düştüğü hata gibi her şeyi anlatmaya çalışmak gereksiz. Bazen yalnızca bakın ve geçin saatlerce güzel evlerin fotoğraflarına, pürüssüz yüzeylere, bakın bol bol. He ben gene de insanın neye bakmaktan keyif aldığına ilişkin John Berger’in Görme Biçimlerini ya da şurada Roland Barthes’tan kısaca söz ettiğimiz tasarım ilkeleriyle ilgili içeriğe tıklamanızı öneririm ama siz bana bakmayın. Yalnızca heykel lere daha doğrusu Türkçe adıyla yontulara bakın duyularınızı mest edin ve gidip başka yeni bir sekme açın.
Kendinize iyi bakın.