Feribot… En erken o uyandı o sabah. Tüm ev arkadaşları, üniversite tatile girer girmez İzmir’e gideriz diye konuşur olmuştu son aylarda. Son haftalarda daha da sıklaştı muhabbet ve son günlerde ciddileşip karara bağlandı tatil.
Memleketi ve okuduğu şehirden başka bir yeri bilinçli olarak gezmemiş biri olarak, elbette en erken uyanmak ona yakışırdı. Hoş, pek de uyuyamamıştı ya olsun, yol uzun…
Bir gün önceden çantalar, kesin kullanırım diyerek hiç kullanılmayacak ve bulunsun işte çantada diyerek her an işe yarayacak olan eşyalarla hazırlandı. Plan, program, güzergah, kalınacak yerler tespit edildi. Hayal güçleri, malum eğitim sisteminde köreldiği için merak uyandıran gezilerine kafa yorarken epey zorlandılar. Yine de hayal etmek, en büyülü uğraş olduğu için onları en zinde tutan şey oldu, gezi fikri akıllarına düştüğü andan itibaren.
Yola çıkıldı. Biletleri otobüsün en arkasından almışlardı, daha rahat seyahat, daha çok muhabbet için. Koltuklara yerleşildi. Kaptan sigarasından son nefesini çekti, sigarasını fırlatıp son dumanını otobüsün içinde verdi. Muavin, bir yandan evrenin en mühim işini yapıyormuş edasıyla biletleri kontrol ederken diğer yandan da fırsat buldukça apış arasını çekiştiriyordu. Apış arasından muzdarip muavin bilet kontrolünden sonra gözleriyle küfür ede ede birer bardak su ve üçer damla kolonya ikram etti. Artık yol boyunca bir daha görünmemek üzere çirkin bir hayalete dönüşecekti.
YOL
Bu olağanın olağanı kalkış, kontrol ve ikramlardan sonra cep telefonları, cep telefonuna sarılmış kulaklıklarla birlikte çıktılar huzura, tam dolu bataryaları ile birlikte. Müzikler dinlendi, dizi ve maç özetleri izlendi en kısalarından. Arada uyuya kalındı eldeki telefonu en garantiye alacak pozisyonda.
Sonunda İzmir’e geldiler. İzmir topraklarına iki gün önceden çamaşır makinesinde yıkadıkları kar beyazı spor ayakkabıları ile adım atar atmaz, İzmir eşittir güzel kız tezlerini kafalarını sallayarak onayladılar sırıtık suratlarında.
Çantalar sırtlandı, otobüs kartları alındı. İt gibi gezme fikri merkeze yerleştirildi ve o iti beslemek için uykudan, mideden hatta en zoru sigara sayılarından ödünler verildi. Her sabah boyozlar yenildi en yağlısından, öğlenleri gevrekler kemirildi, akşamları da soğuk biralarının yanında elbette fıstık bittikten sonra çitletildi çiğdemler paket paket. Göztepe, Karşıyaka, Konak gezildi, kordonda dolaşıldı, Kıbrıs Şehitleri’nde güzel kızlara bakıldı, Çeşme’de denize girildi, bisikletlere binildi, saat kulesinin önünde en klasik pozlar verildi, Kemeraltı’nda kaybolundu, Efes dolaşıldı, Şirince’de her çeşit şarabın tadına bakıldı…
İZMİR
Tatil bitti. Gülen gözler, sırıtan suratlarla inilen terminal sırıtyordu bu sefer yolcu etmek için onlara. Herkes evine. Herkesin evi farklı şehirlerde. Ayrı ayrı otobüs biletlerine, ayrı ayrı son paralar denkleştirilip ödendi. Vedalar, görüşürüzler, kendine iyi baklar havalarda uçuştu. Otobüslere binildi, yol arkadaşlarına merhaba ve iyi yolculuklar temennileriyle yola çıkıldı.
En erken o uyanmıştı o sabah. Tatil bitmişti, içinde tarife dökemediği bir huzursuzluk. Belki de yorgunluk. Bilemedi. Kapattı gözlerini, yol uzun…
Otobüs feribot alanına çoktan yerleşmiş, millet ikinci sigarasına dönüyor dışarda. Yol arkadaşının bol soru işaretli cümlelerine uyandı.
- Neyeee duruvedik ki şimdi, denizin otasında mı kaadık, u da ne, yüzeyomu bu melet?
- Amcacım inecek miydin? Uyandırsaydın ya beni, kusura bakma.
- Yoook be dadam, neyee inem, yüzeyo melet bakıvesene!
- !!!
- Yüzme bilmeyom ben! İlk defa da gideyom İstanbul’a. Gimse de dimedi yüzecek bu melet diye.
- Amcacım bu feribot, büyük gemi yani. Karşı kıyıya geçmek için arabalaaaaaa aman arabaları taşıyıveriyoooo amaaan taşıyor.
- Ni dedin sen dadam, gemiye bineee mi heç koca otobös (melet)?
- Bineee bineee amaann biner amcacım. Gel hadi beraber inelim aşağı çay içelim.
- Amaan kızanım ben boğulurum, bırakıvee çayını çobasını!
- Ben tutarım elinden sen korkma hiç.
Amca otobüsten indikten on dakika sonra konuşabildi. Beşinci dakikada anca kenara kadar getirebilmişti onu, bir beş dakikada amca denize bir çocuk sevinciyle bakarken geçti.
- Şimdi bizi otobös, otobösü de bu gemi mi götürüveriyoo garşı gıyıya he benim kızanım?
- Evet amca.
- Ben ilk defa deniz geçiyom, bu ne heyecanlı bişeeydi böle, farıdım vallaha, ürküyomm da…
HER YOLCULUK ANILAR SAKLAR
Çay sözünü tutamadı amcaya. Çünkü hiç bırakmadı amca elini hem korkudan hem heyecandan hem de mutluluktan. Tekrar bindiler otobüse, kalan yolda dolu dolu muhabbet ettiler. Hikayeler dinledi, amcanın köyünden, rahmetlik karısından, çocuklarının hayırsızlıklarından, fotoğraflarını ceket cebinde taşıdığı torunlarından. Yol bitti, amca gözlerinden, bizimki de ellerinden öptü amcanın.
Eve döndüğünde hoşbeşlerden sonra aldığı ilk soru tatilin nasıl geçtiğiydi hem aileden hem arkadaşlardan. Hepsine aynı cümle ile başladı. Aklında yer eden en güzel anıyla. Feribot.
- Siktir et şimdi tatili! Feribot giderken bir amcayla karşılaştım…