Çin Afrika İlişkileri

Çin Afrika İlişkileri… Dünya’ya yalnızca Avrupa’nın gözlüğüyle bakıyoruz. Bu yanlış değil. Medeniyetin, sosyal devletin, hümanizmin reel anlamda karşılığını bulduğu yer batı. Ayrıca kafamızı doğuya çevirdiğimizde gördüğümüz acı dolu durumlar Ata’mızın yüzümüzü neden Avrupa’ya yönelttiğini de açıklar nitelikte. Ben burada bin yıldır süregelen doğu-batı tartışmasını açacak değilim. Artık bu tartışmayı geride bırakmamız gerektiğine de inananıyorum ama kafamızı Ortadoğudan, batıdan biraz kaldırıp Asya’ya, Afrika’ya da bakmamız gerekiyor.

Çin, son yıllarda Afrika’da ve Asya’da etkin bir rol üstleniyor. Dünyanın bir kısmı Avrupalılaşıyor ya da Amerikalılaşıyorken soğuk savaş döneminde Rusların yaptığı kadar belirgin olmasa da Çin, zamanında Tibet’i zorla kendine çevirdiği gibi Afrika’ya da yatırımlar yapıp ekonomik ve kültürel iyileşmeyi sağlamak amacıyla(!) kendi dilini pazarlıyor. Yani Çin Afrika İlişkileri açısından bakıldığında Çin baskıcı taraf olarak görünüyor. 

Kenya ve Güney Afrika

Çin Afrika İlişkileri açısından en önemli iki yer Kenya ve Güney Afrika. Xinhua haber ajansının son haberine göre: Kenya, daha rekabetçi bir iş piyasası yaratmak ve Çin’le kurulan ticari ilişkileri geliştirmek için sınıflarda Mandarin dilini öğretmeye başlayacak. Pilotlaması yapılan çalışmaların 2020’de tamamıyla eğitim programına entegre edileceği ve Kenya’lı çocukların 10 yaşından itibaren Mandarin dilini öğrenmeye başlayacakları söyleniyor.

Kenya, aslında yalnızca Güney Afrika’ın geri kalanının adımlarını takip ediyor çünkü 2014 yılında Uganda da böyle bir karar almış ve Mandarin dilini okul müfredatlarına eklemişti.

Dünya çapında farklı ülkelerde Fransa’dan sonra en çok kültürel enstitüye sahip olan Çin, kendi akademisyenlerini de yurt dışındaki eğitim çalışmalarına katkı sunmak ve dil öğretimi araştırmalarını artırmaları için teşvik ediyor.

İngilizler binlerce yıldır dilini öğretiyor, artık tartışılamayacak bir evrenselliğe sahip. Fransızların İngilizce’nin onca egemenliğine rağmen dillerini koruyan kanunları ve kültürlerine sahip çıkmayı amaçlayan onlarca ulusal ve uluslararası projesi var. Türkiye’nin de eli boş durmuyor yalnızca yüksek lisans ve doktora düzeyinde de olsa üniversitelerde Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi programları açılıyor ancak yetersiz. Bu işin lisans programlarını da açmak, terim sözlükleri çıkarmak, dil gümrükleri oluşturmak hem dilimize sahip çıkmak hem de öğretmek gerekiyor. Bunda emperyalist bir taraf yok 22. yüzyıla konuşulabilecek bir Türkçe bırakmak istiyorsak bir an evvel sorunlarımızla yüzleşmemiz gerekiyor.

Yorum yaz!