Chris Mullin, İngiltere de 1987 yılları ile 2010 yılları arasında parlemento üyeliği yürütmüş bir politikacı. Ancak yayımladığı romanlarla yazar olarak da tanınıyor.
“Ve gerçeği bildiğin zaman,
gerçek seni özgür kılacak.”
(Virginia, Langley’deki CIA Merkezi’nin girişinde yer alan oyma baskının üzerine yazılı, Yuhanna İncili’nden bir alıntı.)
Bu aslında çok eski bir gelenek yani politikacıların ve yöneticilerin en az bir sanatla ilgilenmesi olayı diyorum. Yakın geçmişte, bin yıl öncesinde ve hatta mitolojiden dahi bildiğimiz üzere yöneticiler mutlaka bir sanatla uğraşır ve iyi icra etmek için çaba sarf ederlerdi. Sanatın insanı ehlileştirdiği ve yonttuğu o zamanlardan beri bilinen bir gerçek. Kendi tarihimize baktığımız zaman Göktürk’ler döneminden tutun Selçuklu Sultanları’na, Osmanlı Padişahları’na kadar iktidar sahiplerinin edebiyatla ilgili olduklarını biliyoruz. Kalem ehillerine saygı gösterildiğini görüyoruz. Ancak ne olduysa oldu dünyada son yirmi beş – elli yıldır tuhaf bir şekilde hiçbir sanatla ilgilenmeyen garip adamlar başa geçmeye başladı. Tek sıfatı iş adamı olmak olan Trump, İstihbarat geçmişi olan Putin ve sayamayacağım bir ton örnek.
Bizden mesela Ecevit Sanskritçe biliyordu sağlam da şiirler yazıyordu. Ne bileyim mizah anlayışı olan sanatla ilgili bir ton yönetici geldi geçti. Ama şimdi dünyanın haline bak. Bizim yaşadığımız çağa da böylesi politikacılar kısmet oldu. Gene yok demiyorum mutlaka bizde de dünya da da istisna çok güzel örnekler var ama iktidar içinde yer almıyorlar.
Gelelim romana.
SAYGONDAKİ SON AJAN
Saygon’daki Son Ajan, Amerika Birleşik Devletleri tarafından Vietnam’a gönderilmiş Mc Shane adında bir CIA ajanının hikayesini anlatıyor. Amerikalıların kaybettiği savaşın toplumda bıraktığı etkiden tutun da savaşı hazırlayan kamuoyu ikna çabalarına kadar her şeyi anlatmış Chris Mullin. Vietnam’ın kurtuluş hikayesine de sempati duymadan edemiyor insan okudukça.
Dili ve kurgusu çok başarılı diyemeyiz. Daha çok sıradan Amerikan filmleri tadında, birkaç yeri hariç çok hızlı da akmıyor ancak ilginç bir atmosfer kurma becerisi var Chris Mullin’de. Her kitap incelemesinde bahsediyorum bu atmosfer kurma becerisinden ama önemli sevgili okur. Daha önce de dedim gene derim: Beyin kanabilen bir organ. Onu kandırmanın yolu beş duyuyu devindirmek ve sağlam bir atmosfer yaratmaktan geçiyor. Chris Mullin’de bunu oldukça güzel yapıyor. Hatta ara ara film izliyormuş hissine kapılıyorsunuz. Sinematik ve görsel bir dili olduğunu söylemek mümkün. Tam sinemacıların seveceği yazar bu Chris Mullin diyor ve pasajlara geçmek istiyorum:
Bir ülkenin bağımsızlığının nasıl elden gittiğini, Amerika’nın her seferinde hangi matematiği uyguladığını derinlemesine görüyorsunuz kitapta:
ALINTILAR
Güney ekonomisi bizim yardımımız olmadığı takdirde çökecektir. Son on iki ayda oraya 2 milyar dolar para pompaladık. Ordunun, polisin, memurların maaşlarını ödedik. Binlerce ton pirinç ve ülkenin tüm benzinini biz gönderiyoruz. Bu akış kesildiğinde yapı olduğu gibi çökecektir. – Sayfa 6
CIA’in değişik antrenmanları var: Birinin yalan söylediğini anlamak için ona hikayesini tersten anlattırmayı deneyebilirsiniz! Eğer yalansa bütün kurguyu yukarıdan aşağı sırayla ezberleyen beyni sondan başlayarak anlatmaya çalışınca yanılıyor.
Bu defa durum farklı olacaktı. Amerika’da, Vietnam’ınkileri saymadan da yeterli gangster ve uyuşturucu satıcısı vardı. Bu defa en iyilerini istiyordu: doktorlar, mühendisler, yöneticiler. Yeniden yapılanmak için Vietnam’ın en çok ihtiyaç duyacağı insanlar. Onları ülkeden çıkartırsan tüm yapı çökmeye başlardı. Doğu Almanya’da bu o kadar kötü olmuştu ki, orta sınıfı ülke içinde tutmak için hemen bir duvar inşa etmeye başlamışlardı – Sayfa 79 – 78
Yani Chris Mullin diyor ki: Beyin göçü falan yapmayın. Bireysel sebepleri anlayabiliriz ama ülkenizi seviyorsanız beyin göçü yapmayın!
Bir de şu zırt pırt sosyal medyada paylaşılan Amerika’nın Sesi yayın organının içeriklerinin de aslında hangi amaca hizmet ettiğini Chris Mullin’in romanından öğrenelim artık diyorum:
Lazarowitz ile Steiner’ın kendi küçük mülteci programları vardı. Bunun için gerekli olan para, USAıd bütçesi ve silahlı kuvvetler tahminleri arasına ustalıkla gizlenmişti. Hatta, Vietnamca yayın yapacak gizli bir radyo istasyonu için bile, Tayland askeri yardım hesabına 1 milyon dolar gömülmüştü. Amerika’nın Sesi radyosu da, ABD’ye başarıyla yerleştirilmiş mülteciler hakkında programlar yapacaktı. Amerika’ya yerleşmiş olanlardan, Vietnam’daki akrabalarına mektup yazıp doktorlar, mühendisler, yöneticiler, hemşireler, kısacası Hür Dünya’da pazarlanabilecek becerisi olan herkese iş olduğunu yazmaları sağlanacaktı. – Sayfa 79
İLGİMİ ÇEKEN NOKTALAR
Kitapta çok ilgimi çeken bir yer var sevgili okur. Onu da paylaşıp çat diye bitirmek niyetindeyim. Aşağıda paylaştığım şey bir Vietnam ağıdı. Topraklarında onlarca yıl savaş olmuş bir toplumun içindeki umudun bitmediğini ve bitmeyeceğini anlatan bir sözlü kültür ürünü.
Savaş sona erdi,
Uçaklar artık gelmiyor
Yeni doğanlar için ağlamayın
İnsanın sonu yoktur.
Acı çeken milletlerin eserlerinde bu kadar umut olması çok ilginç değil mi? Diyor ve son notumu da ekleyip çekip gidiyorum.
SON NOT: Roman bana en çok -ne alaka diyeceksiniz- No Escape filmini hatırlattı!