Bugs Bunny… Üniversite sınavı diye bir şey çıktı karşısına. Düne kadar sadece duyuyordu ama artık engel oldu yoluna. Gerçi çizdiği bir yol da yoktu ama olsun etkiliyordu gündüzünü gecesini.
Kocaman hastanesinde doğduğu bu şehrin, küçücük (ama havuzlu) apartman dairelerinin birinin çocuk odasında büyüdü. Oda her zaman sıcaktı. Pardon yazları serinletmek için her odada olan klimalardan bir tane de burada vardı. Aslında bu yüzden yazları serin dersek daha doğru olur.
Okula gidene kadar her şey iyiydi aslında odasında. Bugs Bunnny, Boyamalar, boya kalemleri, kocaman oyuncaklar en plastiğinden, tabletler, kandırabildiği zaman evdekilerin cep telefonları ve bilumum en dokunmatik, en teknolojikleri. Okul başlayınca da serviste geçirdiği saatler en keyiflisi olmuştu artık. En rahat orada hissediyordu kendisini. Ayağa kalkmamak ve kemerini çıkarmamanın dışında kural yoktu.
Okulda sarı kartonlardan yaptığı arılar, ballar, kavunlar bugs bunny; mavi kartonlardan yaptığı bulutlar, gökyüzü; kırmızı kartonlardan yaptığı kirazlar ve çileklerle eğlenir eve gelince de onları dolabına asardı. Yemekten sonra salona uğramadan odasına geçip çizgi film izlemeyi alışkanlık haline getirmişti. Gerçekten keyif alıyordu. Hatta ne kadar da çok tanımadığı hayvan olduğunu fark etti.
ORTAOKUL VE LİSE
İşte böyle yaşayıp gitti. Ortaokul geldi, lise geldi. Odasının takımları değişti. Perdeleri değişti. Daha büyük yatak alındı. Bugs Bunny yalan oldu. Çalışma masası daha uygunu ile yer değiştirdi. Oyuncaklar yerlerini modernleri ile yer değiştirdi. Artık oynamak için değil de duvara monte raflarda sergilemek için satın alındı. Ha bir de servisler, güzergahlar, yol arkadaşları, okullar değişti. Kahvaltı da tüketilenler farklılaştı, içilen sütler yerini daha asitli ve renkli içeceklere bıraktı.
Konumuz bu ya üniversite sınavı diye bir şey çıktı karşısına. Baskı arttı. Okulda daha çok zaman geçirtildi, evde odası daha sık ziyaret edilip kontrol edilir hale geldi. Masasında daha çok test kitabı görmeye başladı. He, bir de okuldan çıkınca servis artık eve değil dershaneye götürür oldu. Evdeki test kitapları halt etmiş, dershanede misli ile fazlasını gördü ve muhatap oldu sayfa sayfa. Bir iki arkadaş edindi burada. Hele bir tanesi çok farklıydı. Bir kere çoğu kez pis kokardı. Bazen derslerden kaçardı, daha çok istediği derslere girerdi. Mesela onu hiçbir servisten inerken görmedi. Daha sonra öğrendi ki otobüsle geliyormuş. Çok gülerdi, çok konuşurdu, çok arkadaşı vardı.
Hemen hemen herkesle selamlaşırdı. Yolda bir kedi veya köpek görse çekinmeden başını okşardı, bazen eğlencesine kovalar bazen de cebinden çıkardığı buruşuk kağıt paraların en küçüğüyle marketten sosis alıp yedirirdi. Her hareketi çok garip geliyordu. Kendisini onu izlerken hatta takip ederken buluyordu çoğu zaman. Son zamanlarda sohbet etmeye başladılar. Aslında o konuşuyor bizimki dinleyip kafa sallıyordu ama bizimki çok keyif alıyordu. Birkaç küfür öğrendi sayesinde, ilk sigarasını içti, ilk defa derse girmedi.
GEL ZAMAN GİT ZAMAN
Gel zaman git zaman deneme sınavları başladı. Sıralamalar. En iyiler. En hızlılar. En sözelciler. En sayısalcılar. En dilciler. Puanlar, netler, yanlışlar, boşlar. Her hafta istatistiklerden koca bir pano. Karınca kadar yazılar ve panonun başında bir kalabalık. Kalabalığın içine dalıp çıkmalar. Tühler, eyvahlar, kahretsinler, oleyler, geçtim beeeler, şasna bak yalar…. Bizimki de düzenli olarak tünemeye başladı panonun başında.
Birkaç nida da o yarattı kendince ama içinden. İyi de onu bir gün bile görmedi panonun dibinde. Hadi bunu bırak, onun ismine bakmak da hiç gelmedi karınca yazısında aklına. Hemen bir daha döndü panoya boyunun yettiği hiçbir yerde yok. Hadi canım nidasıyla (bu sefer dışından) kafasını yukarı doğru kaldırdı. Onun isminin başında rakamla bir ve birde yanında nokta gördü. Nasıl olur diye ikinci bir nidadan sonra (bu sefer yine içine dönerek) servisine binip yine salona uğramdan mutfaktan bir parça beslenip odasına kaçtı. Karar verdi bunun sebebini ona hiç direk sormayacaktı.
Bir deneme sınavı günü daha geldi. Sınav çıkışında onu yakalayıp sınav hakkında bir şey bulup, dolaylı yoldan konuşacaktı. Buluşmayı ve konuşmayı cazip kılmak içinde yanına iki dal sigara da almıştı, annesinin en dolu paketlerinin birinden. Sınav bitti, konuşacağı konu daha sınavdayken oluşuverdi. Matematikteki o meşhur kümes sorularının bir türevi bu sınavda kendisine yer bulmuş ve çıldırtmıştı bizimkini. Sınavının çeyrek zamanını bu soruda harcamış, sorunun bulunduğu bölümü paramparça etmişti. Çıkışta yakaladı onu. İki dal sigarasını gösterdi. O da sigaraları görür görmez iki karton bardak çayı kapıp geldi yanına.
- Ya matematikten bir soru vardı, hani kümes sorusu.
- Evet!
- Bence o soru yanlış. Yarım saat sadece o soru için uğraştım sonuç yok şıklarda.
- Nasıl olur lan! İlk denemede çıktı. Sınavın en kolay matematik sorusuydu.
- Emin misin?
- Tavuk sayısı çarpı iki, tavşan sayısı çarpı dört…
- Nasıl nasıl!! Tavşan sayısı çarpı dört mü?
- Dört ayaklı bir canlının toplam ayak sayısını bulmak için kaçla çarpacaktım?
- Ama Bugs Bunny yürüyor!
- !