Boşlukta Sallanan Adam

Lise son sınıfta adam akıllı bir dergi tavsiye eden olmadığı için edebiyat dergisi olarak Alkim’in K Dergi’sini okurdum. Ara sıra Varlık’ta alıyordum ama ağır geliyordu. Bende K Dergi’yi okumaya devam ediyordum. Hatta kitaplığımda hala belki yüze yakın K dergi ona yakında Varlık duruyordur.

Lisede millet sevişgenlikte sınır tanımazken, kız arkadaşlarıyla kafeden bilardoya, bilardodan sinemaya(tesis yetersizliğinden) gezerken; ben kitap okumak için okuldan kaçan bir tiptim. Bakın bununla asla övünmüyorum: İmkanın varsa yaşayacaksın okumak ve varsayımlarla uğraşmak sonraki iş. Zaten bütün bu okuma ve yazma durumlarını anlamlı kılan önemli şey tecrübe, o da yaşamakla mümkün. Gerçi yalnız ya da aykırı bir tip falan da değildim. Kendi çapımda popüler bile sayılabilirdim ama garipti işte yahu. Kimi lise yıllarını asla unutamaz. Ben dönmek bile istemem.

Boşlukta Sallanan Adam | Saul Bellow Boşlukta Sallanan Adam

İşte bu yıllarda doğru zamanda okunmayan bir romanın(erken girişilen bir hikayenin) zehirleyici olabileceğini keşfetmiş ancak buna rağmen; Yabancılaşmış karakterlerle dolu, kimlik bunalımlarıyla tanımlanan tiplerin olduğu romanların bir listesini çıkarmaya başlamıştım. K Dergi’nin üslubu, süslü dili, ağdalı vıcık vıcıktı belki ama dünya edebiyatından bir sürü örnek buluyordum.

Kimini okuyamasam da; Kafası atmış, hassasiyetleri hayatın zorbalığına dayanamayan, neredeyse dünyadan kopmuş kişilerle dolu anlatıların listesi büyüdükçe büyüyordu. Robert Musil’in Niteliksiz Adam’ı, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı, Saul Bellow’un Boşlukta Sallanan Adam ’ı haklarında duyduklarıma göre kafadan giriyordu listeye. O zamanlar internetten kitap sipariş olayına da tam giremediğimden Niğde’deki tek sahafta bulabildiğim, Oğuz Atay ve Aylak Adam’la idare ediyor, il dışına çıkınca da Sartre’ın Akıl Çağı, Bulantı ve İş İşten Geçtisi’ni falan alıp anlamaya çalışıyor; Hem kendi edebiyatımdan hem de modern edebiyattan bir haber yolumu arıyordum.

BOŞLUKTA SALLANAN ADAM İLK TANIŞMA

Üniversite’nin ortalarına doğru adam akıllı kafamın rahatlamasıyla oradan buradan takılan bir herifken okur zevki denilen şeyi yavaş yavaş yerleştirmeye başlamış ve Gabriel Garcia Marquez’ler, Edgar Allan Poe’lar, Gürsel Korat’lar, Filiz Özdem’ler Yaşar Kemal’lerle tanışmıştım. Derken gene Niğde’de o tek sahafın ara raflarından birinde liseden beri bildiğim ancak bir türlü almanın kısmet olmadığı Boşlukta Sallanan Adam ’ı gördüm. Aldım ve resmen yedim.

Boşlukta Sallanan Adam | o SAUL BELLOWS HEART facebook

Aynı romanla Pulitzer Ödülü’nden sonra Nobel Edebiyat Ödülü’nü de alan ve evrenin en özgün yazarlarından biri olarak kabul edilen Saul Bellow’un enteresan kurgu akışının yarattığı karakterlerin etkisinde kaldım. Yoğun ve sarsıcı yapıtlar okuyunca dağıldığım için bugün Boşlukta Sallanan Adam ya da hikaye içindeki fikirler üzerine yazı yazamayacağım. Bu kadar vurucu bir eser için bunu yapmaya cesaret edemiyorum. Onun yerine size -hap gibi pasajlar yayımlamayı sevmesem de- altını çizdiğim yerlerden yorumsuz olarak iki üç parçalık bir seçki paylaşacağım sevgili okuyucu.

ALINTILAR

Doğal olan her şeyi hesaba katmak gerektiğini görmeye başlamıştım. Çürümüşlük dahil. Gerçeklere bağlı kalmam gerekiyordu ve çürümüşlük bu gerçeklerden biriydi. – Syf 41

Meslek kazandırmayan okullar orta sınıfın ancak karşılayabildiği bir eğitimdi. Başarısızlıkla sonuçlanacak bir yatırımdır bu. Ve katı bir anlayış içinde, gerekli de değildir. Çünkü akıllı bir adam pekala kendisine gerekli olan bilgiyi elde edebilir. – Syf 139

Geriye kalan, bazı özgürlükler: Sadece bundan sonra ne olacağını düşünüp merak etme özgürlüğüdür. – Syf 156

Bir sinemada ya da herhangi bir kalabalığın içinde geçerli bir sözcük! Ve her an birbirimizin üzerine atlamaya hazırız. Ancak, benim görüşümce, öfkelerimiz aldatıcıdır; düşmanımıza sadece sevgi ya da yalnızlık gibi karmaşık duyguların etkisiyle saldırdığımızın bilincine varamayacak kadar sakil ve ruhen zayıf yaratıklarız. – Syf 165

Yukarıdaki alıntı için yorum yapmadan edemeyeceğim Saul Bellow’un yıllar önce keşfettiği şeyi pskiyatri ikibinli yıllarda fark etti ve öfkenin aldatıcı bir duygu olduğu görüşünde birleşti. Bazı yazarların tespitlerini önemseyin sevgili okuyucu. Dünyayı değiştirecek bilgiyi içeriyor olabilirler.

Ve bundan kurturulur kurtulmaz bize hükmedecek birini bulur, sırtüstü yatar. Dizginleri biri ele alsın diye bekleriz. Ah dedi, Tu As Raison Aussi. Gerçekten de olan budur. Yaşamın bu yorgunluğu bir tutku, bir sevgi değildir. Özgür olamama beceriksizliğimizdir.  – Syf 189

Yorumsuz dedim ama gene duramıyorum. Bu bana kalırsa günlük şeklinde ilerleyen kitabın en vurucu tespiti. Özgürlüğün getirdiği sorumlulukla ilgili deli bölümler var. Hatta hikayede dehşet bir ironiyle aşağıda verdiğim finalle bitiyor:

Buna çok memnunum. Başkalarının elindeyim artık, kendi kendimden kurtulmuş, özgürlüğüm elimden alınmış durumdayım. Yaşasın düzenli günler, saatler! Ve ruhun zaferi! Yaşasın düzen, disiplin! – Syf 189

NOT: Roman bir çok açıdan yeni deneylere sahne olabilecek henüz başlangıcında bir tür. Günlük gibi bir kurguyla yazmaya çalışmak cesaret gerektiren riskli bir yöntem olsa da ben daha önce bu kadar güzel bir günlük okumamıştım sevgili okuyucu. Görüşürüz.

Bu arada okuduğum kitap Cem Yayınevi’ne ait Neşe Olcaytu tarafından çevrilmiş olanıydı.

SON NOT: Yazıyı neredeyse beş-altı yıl önce yazmışım sevgili okuyucu. Kusur varsa affet. Dergiler mergiler de hep dağıldı.

Yorum yaz!