Bojack Horseman … Sanat başlı başına etkileyici bir şeydir. Bu nedenle eğitimde de sık sık sanat yapıtları kullanılır. Çünkü hiçbir öğretmenin ya da ailenin dürüstlük ve mertlik konusundaki öğüdü Pal Sokağı Çocukları kadar ikna edici olamaz. Edebiyat, resim, yontu gerçeği daha büyülü ve etkileyici hale getirerek bizi daha iyi bir insan yapar. Yeni sanat sinemada ise bu etkileyicilik belki de bütün sanat dallarından daha üsttedir. Çünkü müzik, planlar ve aynı anda birden fazla duyumuza seslenen kurgu bizi adeta büyüler.
Buraya kadar bir sorun yok ancak kimi zaman sinemanın sunduğu gerçek çok çarpıcı olabilir. Bu katlanılması zor ve rahatsız edici gerçek, sinemanın büyüsüyle izleyene sunulduğunda dayanılması iyice güç olabilir. O bakımdan ben kimi zaman ağır sinema yapıtlarını ya da dizileri izleyemem. Yüreğim sıkışır beni rahatsız eder. Bilirim bu durum yapıtın nitelikli olması ile ilgilidir ancak dayanamam.
Sanırım çizgi dizi tutkum da buradan kaynaklanıyor. Çizgi dizi, izlediklerim sanki yaşamın dışındaymış gibi olaylara daha dışarıdan bakabilmemi sağlıyor. Anlatılan ağır bir durum gerçek bir insanla aktarılmaktansa çizgiyle aktarılınca en azından sinema düzeyinde daha katlanılabilir geliyor. Yani etkileyiciliğinden bir şey kaybetmiyor ama rahatsız ediciliği azalıyor sanırım. Bu nedenle de anime türü hariç bütün yetişkin çizgi dizilerini izlemişimdir sanıyorum. Hem yirmi dakika bandındaki süreleri hem de mizah anlayışları bana daha uygun geliyorlar.
BOJACK
Bojack de bu dizilerden biri. Bojack Horseman, parlak yılları geride kalmış, geçkin; az ünlü bir at. Dizinin öyküsü Bojack adlı sorunlarla büyümüş ve kendinden memnun olmayan bu atın çevresinde biçimleniyor. Karakterler üzerine kurulan kurgu insanı sıkmıyor ve ilk defa bir çizgi dizi duygularınıza bu kadar derinden seslenmeye çalışıyor.
Amerikan yapımı çizgi diziler çoğunlukla alaycı, ciddi bir durum anlatsa bile yanında bir teselli veren neşeli yapımlardır ancak bu durum Bojack’te böyle değil. Bazı bölümler sizi hayli üzüyor ve bir teselli falan da vermiyor. Tabi bu arkaplanı dolu bir yaşam gerçekliğiyle alakalı bir üzüntü oluyor. Yoksa ağlak ve romantik bir yapımdan söz etmiyorum. Hatta tavsiye ettiğim kimi arkadaşlarım benim sinema için hissettiklerimi Bojack’e karşı hissettiklerini ve çok karamsar olduğu için diziyi izlemeye devam edemediklerini aktardılar.
İnsan kimi zaman üzgün hissetmek ister. Sanat yapıtları da bu deneyimi ona yaşatırlar. Çocukken insanın korkmak için filme gitmesi mantıksız gelirdi ama şimdi anlıyorum. Duygularımızı sağlıklı yaşayabilmemiz için bu duyguları deneyimlememiz gerekiyor. Sanat da bunu sağlıyor. Bojack ile üzülmeyi ve her şeye rağmen devam etmeyi deneyimliyorsunuz.
SON SEZONLARI
Peki bu güzel dizi şu an ne alemde? An itibariyle Netflix’de 6. sezonu yayımlanmış durumda ancak ne yazık ki 6. sezonu itibariyle kendini tekrar etmeye başladığını söylemek olanaklı. Bojack türdeşleri gibi 20 sezon yayımlanacak bir çizgi dizi olmanın ötesinde bir işti. Devam etmemesi ya da başka bir yöne doğru kayması gerekiyordu ancak 6. sezonda görüyorum ki artık kendini tekrar ediyor ve Maiotik’te anlattığım Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına romanındaki Kenan karakteri gibi Bojack hakkında artık bu kadarı da akıllanmazlık şımarıklık diye düşünmemize neden oluyor. Size 5. sezona kadar izlemenizi ve orada bırakmanızı salık veriyorum. Hoş böyle denilince de bırakılmıyor ama yorumum buraya kadar. Kendine iyi bak sevgili okur.