Don Kişot işine girmeden önce birçoğumuzun defalarca duyduğu, atıflarıyla karşılaştığı ve herkesçe okuması önerilen klasikleri neden okumalıyız? Ona biraz değinelim. Klasikler neden okunmalı ya da ben neden okuyorum? Yanıtım şöyle: Klasikler, hiç şüphe yoktur ki bugünün sanatının kökenidir. Bizim bugün sanat namına okuduğumuz, dinlediğimiz ve izlediğimiz ne varsa bunların hepsinin temeli – sanat dalına göre değişmekle birlikte- yüzyıllar öncesinde atılmıştır. Biz klasikleri okuyarak aradan geçen bunca zamanda romanın, tiyatronun, şiirin ve diğer sanat dallarının nereden nereye geldiğini rahatça görebiliriz. Tabi günümüz sanat eserlerinin de klasiklerin bir taklidi ya da uyarlaması olup olmadıklarını görme fırsatımız olur.
DON KİŞOT’UN KONUSU
Don Kişot romanına gelecek olursak. La Manchalı asilzademiz hastalık derecesinde şövalye romanları okumakta ve anlatılanları içselleştirip şövalyelik değerlerine ölümüne sahip çıkmaktadır. Bir gün atı Rocinante’ye atlayarak bir maceraya atılmak ister. Yolda karşılaştığı Sanço Panza’yı da çeşitli vaatlerle kandırarak kendisiyle gelmeye ikna eder. Sonrasında ise gülünç ve bir o kadar da tuhaf olan Don Kişot maceraları başlar. Don Kişot, canavar zannederek yel değirmenleriyle dövüşür. Berberin leğenini miğfer diye başına geçirir. Uğramış olduğu bir hanı saraymış gibi algılayarak hancıya asilzade gözüyle bakar. Kendisine bir nevi şövalye ütopyası yaratarak sayısız tehlikelere atılır. Tek bir eksiği vardır o da aşk. Yani peşinden koşulup hak edilecek bir sevgili.
Peşinden koştuğu, onu elde etmek için sayısız kahramanlıklar yaptığı – ya da yapmaya çalıştığı- kız ise fakir köylü kızı Dulciena Del Toboso’dur. Ancak Don Kişot onu asil bir ailenin dünyalar güzeli kızı olarak görmektedir. Yaptığı bütün atılımlar ve kurduğu bütün hayaller onun şövalyelik yolunda ihtiyacı olan ögeleri tamamlamak içindir. Bu ögeler: savaşacak düşman, savunulacak ulvi değerler ve tabi ki her şövalyenin gönlünde yatan asilzade bir kızdır. Yapıt bu kurguyla devam eder ve Don Kişot bu yolda evini, ailesini elinin tersiyle itip soluksuz bir şekilde maceralarının peşinde koşmaya başlar.
AHMET GÜNTAN ÇEVİRİSİ
1600’lü yıllardan gelen bu özgün eserin gerçekten kendine has bir anlatış tarzı vardır. Ben YKY’nin Kazım Taşkent Klasikleri’nde yer alan Ahmet Güntan çevirisini okudum. Çevirinin niteliğini beğenmekle birlikte eserde çokça geçen atasözlerinin de dilimize bu kadar güzel uyarlanışı hoşuma gitti. Don Kişot toplamda 920 sayfadan oluşuyor ve iki cilt. Aslında eserin iki cilt olmasının sebebi şu: İlk cildin sonunda Don Kişot, evine döner ve olaylar son bulur ancak daha sonra roman çok beğenildiği için Cervantes’te bir yazma baskısı oluşturup ikinci cildi yazdırır. Günümüzden dört yüzyıl önce yazılmış bu roman, gerek edebiyat tarihinin ilk romanı olması gerekse içinde barındırdığı felsefi bakış açısıyla her kitapsever tarafından okunmalı ve anlaşılmalıdır.