Gürcistan Batum yolculuğunu buradan dinleyebilirsiniz.
İçerik Özeti
Batum yolculuğunda yaşadığımız sorunları, anılarımızı ve deneyimlerimizi yazı, video ve fotoğraflarla anlatmaya çalıştığımız bir içerik.
Giriş
20’li yaşlarımda 30’uma gelince yaşama bakışımda ciddi farklılıklar olacağını düşünürdüm. Tanıdığım 30 üstü yetişkinler de hep bu yaşlarda yaşama bakışlarında ciddi değişiklikler olduğunu söylerlerdi.
Kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi oldu. 30 yaşından sonra insan biraz rahatlıyor. Aptallıklar siz istemeseniz de son buluyor ve bir anda daha önce fark etmediğiniz hobileriniz olduğunu keşfediyorsunuz.
Bu 20’li yaşlarda uğraşamadığımız ne kadar yetenek kırıntsı varsa onların peşine düşmek gibi bir şey değil. Hobilerimiz ilgi alanlarımız zaten var. Ben edebiyatı, video oyunlarını, yazmayı, içerik üretmeyi çok severim mesela. Bunlardan vazgeçmiyoruz bilakis derinleştiriyoruz ama bunların üzerine de yepyeni şeyler ekleniyor.
Ben, 30 yaşından sonra gezmekten keyif almaya başladım. Belki içeriklerini de üretiyor olmanın getirdiği bir motivasyonla, belki dilediğim yerleri gezebilecek ekonomik refahı ucundan yakalamış olmanın getirdiği mutlulukla gezmekten ciddi anlamda keyif almaya başladım.
Youtube’da izlediğim sorunlarla dolu yolculuklarla boğuşan gezginlere bakıp deli herhalde bunlar derken. Benzerlerini yaşamak beni her ne kadar gerse de yaşandıktan sonraki mutluluğuyla büyülemeye başladı.
Gürcistan gezisi de bu zorlu yolculuklardan biri olarak belleğimdeki yerini aldı.
Bilmeyenler için Lüks Karadeniz’in Isparta’dan Tiflis’e kadar uzanan uzun bir otobüs hattı var. Biz bu otobüse Batum’a gitmek üzere sabaha karşı 4’te Giresun’un Espiye ilçesinden katıldık. Her geçen otobüse acaba bu mu diye heyecanlanarak sonunda bineceğimiz otobüse binebildik.
Saat 09.00 gibi Sarp Sınır kapısındaydık.
Bir tünelden çıkıyorsunuz ve bir anda karşınıza sınır kapısı geliyor. Sarp Sınır Kapısı gördüğüm en ilginç sınır kapılarından biri. Otobüs terminali gibi, kapalı bir koridor gibi tuhaf bir yapısı var. Sanırım coğrafi koşullardan kaynaklanıyor. Yurtdışı çıkış pulunuzu alıyorsunuz ve çıkışa geliyorsunuz. Burada görevliler söz gelimi Kapıkule’deki gibi sırayı düzene koymakla uğraşmıyorlar. İnsanların birbirleriyle tartışarak, iterek birinin yerini almaya çalıştığını üzülerek belirtmek gerek.
Bu arada biz arabayla geleceğiz bize sıra olmaz, olsa da klimalı klimalı ağır ağır geçeriz diye düşünmeyin. Arabayla yalnız şoförün geçmesine olanak tanıyorlar. Diğer yolcular da kalkıp bu sıraya girip yaya olarak geçiyor.
Uzunca bir süre bekledikten sonra sınır kapısından geçtik.
Çıkışta otobüsümüz bizi bekliyordu.
O sıradan çıkınca nasıl bir ruh haline kapıldıysak daha önce yapmamamız gerektiğini okumamıza rağmen sınırda liralarımızı bozdurup Lari aldık. Sınırda TL/Lari paritesi 0.080, Batum merkezde ise 0.096’ya kadar çıkıyor. Bu ne acayip fark anlamadık. Bu nedenle bir öğlen yemeği yiyebileceğimiz 30 – 35 Larimiz kayboldu. Sağlık olsun. Bir de Euro ya da dolar bozdurmak da daha avantajlı oluyordu. Batum’da çok ilginç arbitraj olanakları var sanırım.
Aklınızda bulunsun.
Batum sınıra 20 – 30 dakika. Burada aslında Batum’a gidebileceğiniz çokça taksi ve dolmuş var. Biz kendi otobüsümüzle devam ettik.
Batum
Yarı yolda. Whatsapp’tan bir mesaj geldi. Biz Booking üzerinden resepsiyonu olan kredi kartımızla ödememizi yapıp odamıza gireceğimiz bir otel ayarladığımızı düşünürken bildiğin şahıstan daire kiraladığımızı anladık. Orbi adlı şirket oteli yapmış. Bazı odaları satmış. Bu odaların sahipleri de Orbi garantörlüğünde odalarını gelecek insanlara kiralıyorlar. Ancak süreç bir tuhaf işliyor. Ödemeyi Orbi almıyor. Siz adamın hesabına girişteki ATM’den nakit olarak parayı gönderiyorsunuz. Adam da sizin pasaportlarınızın ya da kimliklerinizin fotoğrafını çekerek bunu sisteme giriyor. Gidip bunu resepsiyona söylüyorsunuz ve odaya girişinizi sağlayacak kartı alıyorsunuz. Odamızın olduğu doğru blogu bulmak, uykusuz, huzursuz ve gergin halimizle süreci anlamak hayli zamanımızı ve enerjimizi aldı.
Odamız 42. kattaydı. Daha önce hayatımda hiç 42. katta kalmamıştım. Bence manyaklık. İnsanların gökdelenlerde yaşamasının hiçbir anlamı yok. Katastrofik bir bilimkurguya benziyordu. Sürekli çalışan 6 asansör ve orta katlardan binip yukarıda inen yukarıdan binip üç kat sonra inen insanlar vardı. Bunlar bana bir uzay gemisinin farklı mahallelerinde gidip geliyormuşum gibi hissettirdi. Asansör için çok sıra beklemedik ama diğer tek seçeneğin yangın merdiveni olduğunu ve 42 kat inip çıkmak gerektiğini düşününce bunu çok da eleştiremedik. Ama belirtelim odanın manzarası hiç fena değildi.
Batum, inanılmaz gürültülü bir şehir. Özellikle yeni bulvarın olduğu taraflarda neredeyse gök gürültüsü bile duyulmuyor. Daha önce araştırdığımızda bize birçok esnafın Türkçe bildiğini söylemişlerdi ancak biz pek de öyle olmadığını gördük. İngilizce bilen az. Türkçe yok denecek kadar azdı.
Gerçekten de Batum’da birçok arabanın tamponu yok. Araba ucuz olduğu için bunu önemsemediklerini ve yaptırmadıklarını söylüyorlardı ancak bu gerekçe benim aklıma yatmıyordu. Araştırınca öğrendim ki Batum’da ikinci el arabalar çok uygun fiyatlara satıldığı için insanlar arabaları alıyor ve para eden parçalarını da gelip Trabzon’da, Artvin ’de, Rize’de satıp arabayı daha uyguna getiriyorlarmış. Trafikte çok sayıda tamponsuz araç gördüm. Ayrıca ilginçtir Trafik bizim ülkemizdeki gibi soldan akmasına rağmen Batum’da direksiyonlar hem sağda hem de solda olabiliyor. Bunun için bir düzenleme yapmamışlar. Ayrıca belki de fiyatı uygun diye arabaları çok kötü ve tehlikeli kullandıklarını düşünüyorum ben.
Bir de trafikte şöyle modern ulaşım araçları da var. Elektrikli sanırım.
Bu araçların kenarlarında AB logosu var. Gürcistan biliyorsunuz Gül Devrimi’nin ardından özellikle 2004’den sonra yüzünü tamamen batıya döndü. Hatta bu nedenle 2008’de Rusya’yla bir çatışma yaşadılar. AB’nin en güzel tarafı üye olmasanız bile onun kriterlerini yerine getirmek için harcadığınız çaba refahınızı da yükseliyor. AB’den gelen fonlarla da birçok şeye yatırım yapabiliyorsunuz.
Batum, Gürcistan’ın Acara Özerk Cumhuriyeti’ne bağlı. Gürcistan’ın özellikle son yüzyılı hayli karışık. ı. Dünya Savaşı’nda Türkiye ve Sovyetlerle ilişkiler ülkenin politik durumunu bir hayli değiştirmiş ancak bugün Batum’un Acara Özerk Cumhuriyeti’ne bağlı olmasını sağlayan politik gerekçe 1921’de Türkiye’yle yapılan Kars Antlaşması. Gerçi 2004’ten sonra Acara Özerk Cumhuriyeti’nin bakanlar kurulunun başkanı bile Gürcistan devlet başkanı tarafından belirlenmeye başladı ama Acara’nın konumu resmiyette hala özerk.
Ülke 2022 yılında yayımlanan insani gelişme endeksi raporuna göre 63. sırada yer alıyor. Türkiye’nin aynı raporda 48. sırada yer aldığını belirtelim. Gürcistan’da 2023 yılında asgari ücret 750 Lari. Batum’da yediğimiz bizim peynirli pideye benzeyen Haçapuri’nin bile fiyatının 16 Lari olduğunu düşünürsek insanların refah düzeyinin çok yüksek olduğunu söyleyemeyiz. Marketlerde fiyatlar görece daha uygun ancak 750 Larilik asgari ücret gene de düşük kalıyor. Gerçi halkın ne kadarının asgari ücret kazandığına ilişkin bir bilgi edinemedim. Edinsem de ne kadarı resmi olarak sigortalı ya da değil bilemiyoruz ancak asgari ücret üzerinden düşündüğümüzde refah düzeyi bana pek yüksek gelmedi.
Ortalama yaşam süresi, eğitim, okur yazar oranı, güvenlik, ekonomi gibi değişkenleri de işe dahil eden insani gelişme endeksi her ne kadar ülkelere ilişkin önemli veriler sunsa da insan deneyimi ortaya bambaşka bir bakış açısı çıkarıyor. Her ülkeyi masa başından istatistikleriyle anlamak ve açıklamak olanaklı değil. Bir ülkenin yalnızca sayılardan ibaret görülen gelirini, haklıyla ne biçimde ve ne kadar paylaştığı ve bunun dışarıdan bir gözle nasıl göründüğü de çok önemli.
Gürcistan, özelinde Batum çok katlı gökdelenleriyle, saygın mimarlara tasarlatılmış binalarıyla yarı Amerikanvari, yarı Avrupai bir görünüm sergiliyor. Ancak bu yarı Amerikanvari, yarı Avrupai görünüm Sovyet etkisinde yapılmış eski apartmanlarla da birleşince kaotik olmasına rağmen kendi içinde tutarlı bir tarz ortaya çıkarmış.
Her bina ben buradayım diye bağırıyor. Normalde bu olumlu bir şey değil ancak Batum’un kimliği haline gelmiş. Çarpık kentleşmeye rağmen bu ilginç tasarımlar, Avrupa kentlerinden alınarak benzerleri üretilmiş heykeller görülmeye değer.
Biz özellikle Piazza meydanını beğendik. Akşamları konser varken burası süper olur. Bu meydanın yakınında St. Nicholas kilisesi var. Osmanlı döneminde çanları çalınmamak koşuluyla yapılmasına izin verilmiş ancak şu an çalınıyor tabi. Avrupa Meydanı’nda Ukrayna Savaşı’nda yaşamını kaybedenler için de böyle bir etkinlik yapıldığını gördük.
Kentte neredeyse her otel evcil hayvanları kabul ediyor. İnsanlar evcil hayvanlarıyla arkadaşlarıyla dolaşıyormuşçasına rahat ve özgürce dolaşıyorlar. Yeşil alanların korunmasına değer veriyorlar. Her ne kadar her yerde bir inşaat olsa da kentin ortasındaki parkları ve bahçeleri korumaya özen göstermişler.
Kentin ikonik yerlerinden biri olan Ali – Nino heykelini de gördük. Bir Müslüman’la bir Hristiyan’ın aşkını konu alan bu heykelin gerçek halk hikayelerinden ve efsanelerden doğduğunu anlatsalar da gerçek pek öyle değil. Tamer Kvesitadze tarafından tasarlanan heykel. Heykeltraşın okuyup çok etkilendiği bir Alman romanından esinlenerek ortaya konmuş. Bir metnin yeni bir metin üretme olanağı yaratması açısından hatta bazen esini veren metnin de ötesine geçebileceğini göstermesi açısından çok önemli bir heykel. Heykeller belirli aralıklarla bir bölümleriyle birbirlerinin içine girebiliyorlar ancak asla tam anlamıyla bir bütün olamıyorlar.
Kentin sembolik heykel ve binaları benzer yerlerde. Dönme dolaba bindik. Dünyadaki sayılı abece sistemlerinden Gürcü abecesini temsil etmek amacıyla yapılmış ABC kulesini de gene buralarda gördük.
Acara Devlet Sanat Galerisi ise 200’ü aşkın tablo ve heykel koleksiyonuyla yeteri kadar büyük ve özellikle galerinin içi gerçekten görülmeye değer. Kimi tablolar ve heykeller gerçekten dikkat çekici. Sanat galerisinin çıkışında bir de Koton’la karşılaşıyorsunuz. Kentte Koton ve Penti gibi Türk markalarının alışveriş alanlarını görmek beni mutlu etti.
Yemek kültürü içinse çok zengin bir yer olmadığını belirteceğim. Dünyanın birçok mutfağından örnekler bulmak, lezzetli biralarla karşılaşmak olanaklı. Hatta sokakta uygun fiyata bira satılan çeşmelerin olduğu büfeler bile var ama Haçapuri dışında bizim damak tadımıza yakın bir yerel ürün yok. Salatamızın üzerinde bile Gürcistan’a özgü olduğunu söyledikleri ağır bir pesto sos vardı. Mantar çorbası istediğimizde önümüze gelen şey bizim cacığın içine haşlanmış mantar atılmış soğuk bir içecekti.
Öğle yemeğini Piazza’da, Fanfan adındaki şöyle bir mekanda da akşam yemeğimizi yedik.
İlk gün güneşle bizi karşılayan Batum’un ertesi günü yağmurluydu. Karadeniz sahillerinde olduğumuzu anımsadık. Günümüzün geri kalanını Lüks Karadeniz otogara girmediği için onun kent merkezindeki ofisini bulmaya ayırdık. Sonunda otobüsümüzü bulup bindik.
Sınırda ezildik, kalacağımız yere ilişkin ayarlamada birçok sorunla karşılaştık. Gerildik, yorulduk, aç kaldık ama gene de gördüğümüze değecek birçok yerle karşılaştık. Evden çıkmadan, yorulmadan ne anı ne de deneyim elde ediliyor. Bizim gittiğimize memnun olduğumuz ama yakın bir dostumuz ısrar etmedikçe bir daha gitmeyeceğimiz bir yer olarak aklımıza kaldı Batum. Tiflis’i çok iyi anlatıyorlar ama bilemiyoruz bunları hep zaman ve olanaklar gösterecek.
Bir sonraki içerikte görüşene dek, kendinize iyi bakın.