Mihail Bulgakov adlı yazarın Usta ile Margarita adlı dev yapıtı, kendi sağlığında değil, ölümünden yirmi altı yıl sonra, 1966’da yayınlandı (Mihail Bulgakov sansür ve yasaklamalardan hiciv tarzı üslubundan dolayı çokça nasibini almış).
Moskova’da iki yazar, bir bankta oturmuş, İsa’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığını tartışmaktadırlar. Birdenbire, yandaki bankta bir adam şekillenir ve sohbete karışır. Düzgün bir Sovyet vatandaşı gibi görünmektedir, ancak geleceği okuma yeteneğine sahiptir ilginç yabancı.
Sonun Başlangıcı
Usta ve Margarita, Massolit olarak da bilinen Moskova’nın en büyük edebiyat birliklerinden birinin başkanı ve kalın bir sanat dergisinin yayın yönetmeni olan Berlioz’un şair mahlasıyla Bezdomnıy olarak bilinen genç yoldaşından dergi için din karşıtı bir yazı yazmasını istemesiyle başlıyor. Bezdomnıy kısa süre içinde yazıyı yazıyor yazmasına ama yayın yönetmeninden geçer not alamıyor.
Çünkü Bezdomnıy İsa Mesih’i karanlık tonlarda ve baştan aşağı olumsuz tasvir etmesine rağmen Berlioz’un altını çizmek istediği şey İsa’nın hiç var olmamış, uydurma biri olduğu. Yazıda her ne kadar olumsuz tasvir edilmiş olsa da sanki daha önce yaşamış birinin hakkında yazılmış gibi durması Berlioz’un genç şair Bezdomnıy’a bir nutuk çekmesine neden oluyor. Berlioz uzunca bir nutuğun ortasındayken karşıda bir yabancı görünüyor ve göz ucuyla iki yazarı süzerek yan banka oturuyor.
Tanımadığınız Kimselerle Asla Konuşmayın
İki yazar etrafı dikkatlice ve hayretle süzen bu kişinin bir turist olduğunu düşünüyor. Berlioz, İsa’nın hiç yaşamadığını ve bir efsane olduğunu engin bilgilerini kullanarak genç şair yoldaşı Bezdomnıy’a pek çok örnekle açıklamaya devam ediyor.
“Uzun lafın kısası, İsa da dahil, hiçbiri doğmadı, hiçbiri var olmadı. Doğum veya mesela müneccimlerin ziyareti yerine bu ziyaretle ilgili saçma söylentiler dolandığını betimlemen gerek. Ama senin hikayenden İsa’nın gerçekten de doğduğu sonucu çıkıyor!..”
Fakat beklemediği bir biçimde sözüne ara vermesi gerekiyor. Sohbet turistin ilgisini çekiyor ve yazarların beklemediği bir biçimde yanlarına doğru gelerek.
“- Affedin lütfen,
diyerek yabancı bir aksanla ama kelimeleri bozmadan söze girdi yaklaşan şahıs,
– Tanışmamış olmamıza rağmen cüret gösteriyorum… ama bilimsel sohbetinizin konusu o kadar ilginç ki…”
İki yazar da yabancıdan hoşlanmıyor ve hoşlanmamakta da haklılar. Çünkü yabancı Moskova’ya kara büyü uzmanı Woland sıfatıyla gelen Şeytan’dan başkası değil…
“…peki kimsin o zaman? Ve ilelebet hayır işleyen ben.
– İlelebet şey isteyen o gücün parçasıyım.”
– Faust Goethe
Mihail Bulgakov adlı yazarın Usta ve Margarita adlı yapıtı, Şeytan ve onun Moskova’da yarattığı karmaşayla devam ediyor. Kitaptan daha fazla bahsedersem birazcık sürpriz bozana (yerli ve milli spoiler olur kendisi) kaçabileceğini düşünüyorum. Bu nedenle kendi naçizane fikirlerim ve ufak detayları paylaştığım kısma geçiyorum.
Bilmeniz gereken en önemli detayın kitabın tamamlanamamış olması olduğunu düşünüyorum. Bu talihsizlik ne yazık ki kitabın son kısımlarını belirsiz hale getiriyor. Bazı kısımlar taslak halinde kaldığı için bir sonuca ulaşılamıyor. Ama bunu bir eksiklik olarak görmekten ziyade pek çok alternatif son gibi düşünüp tadını da çıkarabilirsiniz. O iyimserlik veya karamsarlık kısmı da tam Bulgakov’a yakışacak bir ironiyle size kalmış 🙂
Kitabın konusuna ve yaratıcılığına denecek söz yok. Aynı zamanda çok başarılı bir hiciv. Dönemin Moskova’sı alaycı ve iğneleyici bir üslupla güzelce elden geçirilmiş. Bazen çok uzun tasvirler okurken yorsa da merak unsuru her zaman canlı. İşleniş olarak dağılmalar olabiliyor. Bazen “aman aman nereye geldik?” deseniz de size alakasız gelen pek çok şey ilerleyen sayfalarda rayına oturuyor.
Bulgakov özgün içeriği ve ironik tarzı ile okunmaya değer bir eser ortaya koymuş. Farklı ve alaycı bir yapıt okuma düşüncesi hoşunuza gidiyorsa durmayın derim.