Otomatik Portakal … Kardeşlerim, kitabın yazarı Anthony Burgess. Böyle bir güzellik abidesinden eksik kalmayın kardeşlerim. Ben kitabın üslubunu da çok sevdim: Argo kelimeler içerse bile o kitap öyle yazılmalı zaten kardeşlerim. Ben beğendim diye siz beğenmeyebilirsiniz elbette kardeşlerim. Ama güzel yani.
Otomatik Portakal ın konusundan bahsedeyim sonrada beni can damarımdan vuran birkaç yere geleceğiz. İlk olarak ana karakterimizle tanışın, kendisi klasik müzik hastası hatta saplantılı bu konuda, aşırı egoist, kendini beğenmiş -benim şahsi görüşüm kesin aslan burcu- dört kişilik arkadaş grubunun lideri Alex! Alkışlarınızı duyar gibiyim evet bu ana karakterimize bir de yakından bakalım:
Filmde geçen bu dört yakın arkadaşı kısaca özetlersek hepsi birbirinden piç birbirinden şerefsiz. Yani kısaca günümüzden biraz daha hallice bir tavırları var. Siz beni anladınız. Bu arkadaş grubu genelde okula gitmesi gerekirken kafa yapan bazı maddelerin verildiği mekanlara gidip güzel olunca hiç anlamadan dinlemeden karşılarına kim çıkarsa çıksın dayak atıp soygunculuk yapıp, tecavüz eden insanlar -ki bu karakterler hem kitapta hem de Otomatik Portakal filminde dehşet mikk-kem-mmel bir şekilde anlatılıyor. Hatta en başında mideniz bile bulanıyor yedikleri haltlardan. Bizim oğlanda o egosu ile kendini grubun lideri sanıyor hatta arada bir lider olduğunu hatırlatmak için kardeşlerini dövüyor bknz:
KOROVA SÜTBARI KARDEŞLERİ
Neyse işte bu grubun içinde Dim dayak yedikten sonra sinirlenip diğer kardeşlerini dolduruyor ve Alex’e tuzak kuruyorlar. Alex’i mahpusa düşürüyorlar.(özet geçiyorum arada olaylar var tabi) Sonra bu hapishanede tabi çok zor günler geçiriyor. Kendini dine adıyor. İncil okuyor falan. Sonra hapishaneden çıkmanın bir yolu ilan ediliyor. Gerçek kötüleri iyileştirme toplumda zararsız hale getirme diye bir program. Tabi bizim Alex atlıyor hemen sözleşmeleri falan imzalıyor, koşulsuz şartsız sanıyor ki hemen öyle iki haftada çıkıp gidecek. Sonra bu hastane tarzı yerde bizim çocuğa bir ilaç enjekte ediyorlar sonra aynen şu şekil:
İzlettiriyorlar saçma salak bir ton film tarzı şeyleri. Bizim çocuk kafayı kırma derecesine geliyor. İkinci haftanın sonuna yaklaştığında Alex’i bir sahneye çıkarıyorlar o kadar insanın önüne(Kötülüklerinden arındığını göstermekmiş amaçları). Bilirsiniz eskkiden Alex herkese sataşan eşek sudan gelinceye kadar dayak atan o insan, dövüldüğünde hüngür hüngür ağlayan, karşısından güzel bir kız gördüğünde aklına ilk gelen şey tecavüz etmek olan o insan gidiyor; karşısında çırılçıplak güzel bir kız varken ona o kadar nazik davranıyor ki şaşarsınız. (Çünkü eskisi gibi hissettiğinde midesi bulanıyor ve tribe giriyor çocuk) O yüzdende gayet nazik bir şekilde sahneden bayanı uğurluyor, vs vs vs…
Gerisini anlatmayacağım gerisi tam bir dram. Aklıma geldikçe ağlayasım geliyor zaten. Herkes tarafından eziliyor Alex, ailesi tarafından dışlanıyor, ailesi kendilerine yeni bir evlat edineli çok olmuş söz gelimi, kütüphaneye bile gidemez hale geliyor çünkü oradaki yaşlı amcalarda onu sevmiyor.
ALEX VE DİM
E siz şimdi bunun kardeşlerini soracaksınız bana? Sorun zaten. Alex yolda Dim’le karşılaşıyor hani şu salak olan Dim, heh o polis olmuş. Alex şok oldukça ben daha çok şok oluyorum. Neyse işte arkadaşları da bir posta dayak atıyor tenha bir araziye bırakıyorlar bunu.
Sonra eskiden karısına tecavüz ettiği adamın evine sığınıyor. Adam buna bakıp muhabbet kuruyor, onu iyileştiriyor, sonra bu adam Alex’in haklarını savunuyor derken Alex hastanede eski piç haline geri dönmüş oluyor. Yaptıkları iğnelerin galiba etkisini giderici iğne yapıyorlar. Neyse kısaca böyle işte. Bunları yazarken tekrardan filmini izleyesim geldi vallahi. Beni çok etkileyen, duygu kargaşasına sokan ve kötüye bile acıyıp onun için üzülen biri yaptı beni bu kitapla, film.
Filme başlamadan yönetmeni “Stanley Kubrick” olduğunu öğrendiğimde baya meraklanmıştım açıkçası kısa bir bilgi verem. Bu yönetmenimiz perspektife çok önem veren bir yönetmenimiz ve ben açıkçası kendisini severim. Çoğu filmini izledim ve sadece çekmekten ziyade görsel şovlarda yaşatır bize ben bayılırım yani böyle şeylere hehehe 🙂
Öyle benden bu kadar. Belki daha sonra yeni şeylerde ekleyebilirim diyeceğim ama eklenecek söz yok. Bu arada bizim Alex’te herkese kardeşim derdi ahhh ahh ne yapar acep şimdi kesin evlenmiştir piç kurusu neyse efem, hoşçakalın kardeşlerim. Kendinize iyi bakın.
Tabi ben kendi fikirlerimi düşünerekten öyle ufak yorumlu, özetli birşey çıkardım, yanlış birşey dediysem eğer ki kardeşlerim affola…