Television Rules the Nation … Televizyon, TV, aptal kutusu, göstergeç, radyonun resimlisi, resimli radyo… 1920’li yıllardan beri gezegenimize; 1960’lı yıllardan beri de ülkemize giren ve büyük bir hızla yayılan hatta artık cebimizde bile taşıyabildiğimiz bir sistem. Birçoğumuzun dizilerini, izdivaç programlarını, ajans saatlerini, tartışma programlarını, spor programlarını barındıran cereyanla çalışan bir şey. Yüceee Türk Dil Kurumumuza göre de “Vericiden iletilen dalgaların görüntü ve ses olarak görünmesini ve duyulmasını sağlayan aygıt, televizyon alıcısı”.
Hadi daha yüzlercesini yazabileceğimiz tanımlardan kurtulup yazımızın başlığına sadık kalalım. Çoğu insanın yerin dibine soktuğu, eleştirdiği ama bir türlü etkisinden kurtulamadığı bu renkli kutuyu 90’lı yılların ve günümüzün en önemli Fransız müzik grubu “Daft Punk” kendi sanatlarıyla kanımca çok zeki bir şekilde eleştirmiş. Hem de 4 dakika 50 saniye boyunca sadece “Television Rules the Nation” cümlesiyle. Kabaca “Televizyon, milleti kurallar” şeklinde çevirebiliriz. Performans 2007 Alive albümünden. Grubun Fransa’da verdiği bir konserde 2001 Discovery albümünün beşinci parçası olan “Crescendolls” üzerine mikslenerek sunulmuştu ve tek cümle bu performans içinde 21 kere söyleniyor. Yurdumuzun bir türlü alışamadığı, kabullenemediği ve ne yazık ki sevemediği buram buram akıl, zekâ ve entelektüellik kokuyor.
TELEVİZYON
Television Rules the Nation Neden kopamıyoruz bu kutudan? Çocuklarımızı, gençlerimizi neden koruyamıyoruz? Neden bile bile yalan söylüyoruz kendimize? Kimine göre evde ses olsun diye açık duruyor işte; kimine göre iş yaparken oyalanma aracı, bir başkasına göre çocuk susturma objesi. Dikkat edin artık misafirlikte muhabbeti yakaladığımız o tatlı anlarda bile bir köşede renkli albenisi ve sesi ile sürekli dikkat çekmeye çalışıyor bu kutu.
Klişe cümleler bir yere kadar oyalıyor belleğimizi; “Televizyon izlemek yerine kitap okuyun”, “Sadece belgesel izlemek lazım”, “Televizyon alınmamalı eve”… Yaptırımdan yoksun ama laf cambazlığında bir o kadar yetenekli toplumumuzda birileri bildiği en iyi yöntemle, yeteneğiyle, sanatıyla dikkat çekmemeli mi küresel ya da yerel sorunlara? Hani bize toplumumuzdaki çarpıklıkları anlatmaya, dikkat çekmeye çalıştığını yıllar sonra fark ettiğimiz Kemal Sunal filmleri gibi.
Lisede okuduğum, Sovyetler Birliği’nin dağılış sürecini konu alan bir kitapta bir subay günlüğünden şu cümleler alıntı yapılmıştı;
“Sovyetler Birliği’nin dağılışı bir soğuk savaş ürünü olacaktır. Günümüzde artık çok kabul görmemeye başlayan silahlı güçler ile işgal yerini bu yönteme göre sıcak görünse de aslında insan zihnini çok derinlere kadar donduran soğuk savaş tercih ediliyor. Bu birlik toplumumuzun kadınlarını, gençlerini ve çocuklarını televizyon aracılığı ile pembe dizi, renkli, şenlikli gösteri ve reklamlara bağlayıp kültürümüzden, sosyal, politik sorunlarımızdan uzaklaştırarak dağıtılacaktır.”
Duft Punk
Mükemmel bir öngörü değil mi? Television Rules the Nation Sizi de çok tanıdık bir durumun içinde olduğumuz dürtüsü yoklamadı mı? Belki diyeceksiniz ki televizyonumu suçlayacağız şimdi bu kadar sorun teşkil eden öğe varken. Elbette tek sıkıntı bu kutu değil ama kesinlikle diğer bütün unsurların en hızlı, en taraflı, en sistemli ve en kurallı yayılanlarından biri.
Zekice yapılmış eleştirilerin çoğu zaman beraberinde yapıcı roller üstlenen insanları doğurduğuna inanırım. Başta da bahsettiğim gibi 4 dakika 50 saniye boyunca tek bir cümle ve mükemmel bir eleştiri.
Tüm insanların yaptıkları en iyi şeyle, yaşadıkları gezegene eleştirel ürünler sunmaları dileğiyle.
Editörün Notu: Zafer kardomuzun yardırışına tanık olduğum bu yazıdan sonra pek yakın zamanda bu müzikleri, klipleri kendi sunucularımızda barındıracağımızın müjdesini de vermek istiyorum. Ne zaman bilinmez ama pek yakında! Hani şu eski diz reklamlarındaki gibi “Pek yakında!” Allah’ın belası televizyon.